Röportaj
Cesur bir tavırla şahsımla röportaj yapan Çorum yerel gazetelerinden Hakimiyet gazetesi bu röportajı mutabık kaldığımız soru-cevap ve cümleler çerçevesinde 10. Ocak cumartesi günü
yayınladı. Bu seferki köşe yazısının bu röportaj olması talebimi genç editör arkadaşlarımızda geri çevirmediler. Yayınlanan yazıyı aktarıyorum:
‘Kuran ve Ehli-Beyt temel alınırsa tüm sorunlar çözülür’
Türkiye’nin değişmez gündemlerinden birisi olan Alevi meselesi, yerel seçimler yaklaşırken yine gündemde. Hükümetin ‘Alevi Açılımı’, cemevlerine ibadethane, Alevi dedelerine din adamı statüsü verilmesi, Aleviler’in baskı görüp görmediği gibi konular kamuoyunu ve medyayı meşgul ediyor. Biz de, içinde bulunduğumuz Muharrem ayını da vesile bilerek, Çorum Ehli Beyt Vakfı Basın Sözcüsü Avukat Teoman Şahin ile sohbet ettik. Diyanet İşleri Başkanlığı’na karşı olan Şahin, hükümetin ‘Alevi Açılımı’ olarak isimlendirilen projesine de ‘Muaviye Açılımı’ diyor. Cemevi, cem, semah gibi kavramların Alevilikle ilgisi olmadığını söyleyen Şahin, Alevilik ile Bektaşiliğin birbirine karıştırılmasına da karşı çıkıyor.
Alevilik çok tartışmalı bir konu, neredeyse herkesin bir Alevi tanımı var. Size göre Alevilik nedir?
Sana göre, bana göre, ona göre olunca iş karışır, orjini, temeli bulmamız gerekir. Tarih boyunca Aleviyim diyen insanların ortak kavramlarına baktığımızda bir isim ve bir resim öne çıkıyor. Bu isim Hz.Ali’dir. Tarih boyunca Aleviyim diyenler farklı şeyler yapmış ya da düşünmüş olsalar da hepsi kendisini Hz.Ali’nin çizgisinde, yolunda kabul ediyor. O halde objektif davranırsak, kafamızda bin bir tilki yoksa ‘Alevilik Hz.Ali’nin düşünceleri, eylemleri ve yoludur’ dememiz gerekir. Zaten öne çıkan, Kerbela, Ehli Beyt, oniki imam, Caferilik gibi diğer kavramlarda bu tespiti doğruluyorlar. Hz.Ali’nin inandığı Resulün kim olduğu, kitabının, kıblesinin ne olduğu da samimi, ciddi insanlar için hiç sorun değil, apaçık ortada. Bu durumda Aleviyim diyen herkesin Müslüman olmak zorunda olduğunun anlaşılması gerekiyor.
Kıvırmaya, eğmeye, bükmeye gerek yok.
İşin aslı bu kadar netse, Alevilerin kendi içlerinde bölünmelerinin sebebi nedir?
Çünkü Hz.Ali’nin resmi asılsa bile fikri temel alınmıyor, insanlar kendi inanç değerleri doğrultusunda bir Alevilik geliştirmek istiyorlar. Kimi, Hz.Ali’yi sadece isim ve resim olarak görüyor; kimi, dışlamak istiyor; kimi, sadece ismini kimi de sadece resmini kullanmak istiyor. Kimi, bazı özelliklerini alıp bazı yanlarını dışlamak eğiliminde oluyor; kimi, kültürlerini O’nun yoluymuş gibi sunmaya çalışıyor. Böyle olunca da, yani her kafadan değişik fikir ve değişik ses çıktığında da olay, yol, çizgi karışıyor. Bölünmenin temel sebebi bu kafa karışıklığı, ortak turnusolun ya da pusulanın kullanılmayışı olarak gözüküyor.
Alevilerin bir temsil sorunu da var gibi, herkes Alevileri temsil iddiasında. Alevileri gerçekte kim temsil ediyor?
Şu anda aleviyim diyen kitlenin çoğunluğu olanları, fikirleri, kişileri, çizgileri izliyor. Çok azı ise mesela yüzde 10’luk bir kısım ise aktif olarak örgütlülük içinde çalışıyor. Bu durumda Alevileri şu veya bu temsil ediyor denilemiyor. Ama hükümetin, basının kendi fikrine yakın gördüğü veya uzlaşabileceği ya da kullanabileceği kesimi temsilciymiş gibi sunduğunu da görüyoruz. Oysa Kuran ve Ehli Beyt temel alınırsa tüm sorunlar çözülecektir.
Ülke gündemini meşgul eden ve tartışmalara neden olan ‘Alevi Açılımı’ hakkında ne düşünüyorsunuz?
Basın, iktidardaki partinin Alevilere yönelik eylemlerine ‘Alevi Açılımı’ ismini verdi. Biz isim değişikliği yaparak bu tür açılımların adını ‘Muaviye Açılımı’ olarak isimlendirdik. Allah(cc)’ın asla razı olmayacağı işleri yapıyorlar.
‘Alevi Açılımı’ kapsamında cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi gündemde. Bunu nasıl yorumluyorsunuz, size göre cemevi ibadethane midir? Cem, semah ibadet midir?
Çok geniş açılarla irdelenmesi gereken bir konudur. Birçok din ve her dinin kendisine has ibadethanesi ve ibadet çeşitleri var. İyi kötü okuma yazma bilen birisi olarak cemevini ibadethane kabul eden, cemi, semahı ibadet kabul eden bir dini bilmiyorum. Bildiğim hiçbir dinde böyle bir ibadethane ve ibadet biçim yok. Bunlar Müslümanız diyorlar, İslam’ı biz böyle anlıyoruz diyorlar ama Kuran’da, peygamberimizin sünnetinde, oniki imamların İslami anlayışında ne cemevi, ne cem, ne de semah bulunmuyor. Araştırdığımızda cem, semah, saz, dede gibi unsurların eski ilkel inançların kültürel parçaları olduğunu ve bu insanların kendi kültürlerini zamanla İslam’ın içine sokarak yaşatmaya çalıştıklarını tespit edebiliyoruz. Bu durumda cemevi ibadethane olsun, cem yapıp saz eşliğinde semah dönerek ibadet yapalım diyen insanların ya cahil ya da kötü niyetli olduklarını söyleyebiliyoruz. İbadetin kaç çeşidi olduğunu, hangi ibadetin nasıl yapılacağını, ferdi ya da toplu ibadetlerin neler olduğunu Kitabımız, Resulümüz ve oniki imamlarımız bize açıklamıştır. En önemli ibadet namazdır ve
mescidlerde toplu kılınması tavsiye edilmiştir. Dürüst, doğru davranacak isek, hakkı söyleyecek isek, kafamızda tilkiler dolaşmıyor ise doğru bilgi böyledir ve bunun binlerce kanıtı kitabımızda, Ehli Beyt imamlarının nakillerinde bulunmaktadır. Bunun tersine hizmet
edenler mahşeri vebal altındadır.
Yüzyıllarca doğru sandıkları bilgiyi reddetmenize halkınız kızmıyor mu?
Başlarda daha çok kızıyorlardı, zamanla tutarlılığımızı, samimiyetimizi gördüler. Sunduğumuz bilgilerin kaynaklarını sürekli aktarıyoruz. Toplumsal dönüşümler hemen olmuyor, bazen yüzlerce yıl sürüyor. Zaten bu mücadele bizim sunduğumuz çizgi ile diğer gruplar arasında geçiyor. Bizim yolumuzda kayıp yoktur. Nesnel kazanımları gerçek sanıp âhirete inancı zayıf olanlar bunu anlayamazlar. Hatta bu kişiler Hz.Ali’nin ya da Hz. Hüseyin’in kendilerine bile faydası olmadığını zannediyorlar. Kökten cahiller.
Muharrem ayındayız ve geçtiğimiz hafta içinde Aşura törenleri yapıldı. Hz.Hüseyin ile bu ayın bağlantısını anlatır mısınız?
Muharrem ayı kameri aylardan birisidir ve bu ayın onuncu gününde yani aşura günü dediğimiz günde Kerbela denilen bölgede Hz.Hüseyin ve 72 dostu yezidin emriyle acımasızca, orantısız güç kullanılarak şehit edilmiştir. İslam tarihinin dönüm noktalarından birisidir. Yas ve matem ayı olması gereken muharrem ayını Yezid’e bağlı din uleması sahte rivayetlerle kutlamaya, şenliğe çevirmişler, çarpıtmışlardır.
Nasıl çarpıtmışlar?
Aynı gün Hz.Ademin tövbesi kabul edildi, Hz.Yunus balıktan kurtuldu, Hz.Nuh karaya çıktı kırk çeşit karışımdan aşure çorbası yaptı diye uyduruk bilgilerle çarpıttılar. O yüzden bugün dünyanın her yerinde Sünnilerde muharrem ayında aşure denilen tatlılar yapıp dağıtırlar. Hatta Yezid’in din adamlarının ürettiği bu tatlı kültürü o kadar yaygınlaşmıştır ki bugün birçok cenaze evine insanlar kesme şeker götürürler, helva yapıp dağıtma kültürü uygulanır. Ölüm ile helva arasında dahi bağ kurulur. Tabi saz çalıp semah dönen Bektaşiler’in çarpıtmaları da bambaşka konulardır. ‘Kuran eksiktir, Ehli Beyt’le ilgili ayetler çıkarılmıştır’ diye Alevilere yıllarca yalan söyleyip Kuran’dan uzaklaştırmak istediler. Bırakın sebatayistleri; dinî, resmi kurumlarca tavsiye edilenlere bakın, matemin örtülü biçimde inkar edilip, bayram ya da kutlamaya uygun açılımlar olduğunu görürsünüz.
Bektaşiler’e çok kızıyorsunuz, neden?
Durduk yere kızmıyorum ya. Aslında Bektaşilik Osmanlı’nın Sünni tasavvufa yönelik bir tarikatıdır, Hacı Bektaş da Sünni bir mutasavvıftır. Ama soyunu Hz.Aliye bağlama geleneğinden dolayı Osmanlıda bu tür tarikatlara ‘Tarikatı Aleviyye’ adı verilmiştir. Rıfaiye, Kadiriye de böyledir. Zaten Alevilik ilk dönemlerde Hz.Alinin soyundan olmak anlamını ifade ediyordu, son yüz yıldır ise yolundan olanları da kapsayacak şekilde dönüşmüştür. Bektaşiler son beş yüz yıl içinde çeşitli nedenlerden dolayı değişimler geçirmiştir.1826 da Osmanlı denetiminden kopmuş sebatayistlerin eline düşmüştür. Son yüzyıl jön Türkler, ittihatçılar, sebatayistler iç içedir ve Bektaşilik bunlar tarafından yönlendirilmiştir. Sebatayistler, Bektaşilik vasıtasıyla İslam’a savaş açmışlar, bâtıni yönleri öne çıkararak, temel konuları çarpıtarak sinsi işler yapmışlardır. Son yüzyıl bunun zirvesidir. Zaten Alevilikle Bektaşiliğin yan yana kullanılma süreci Baha Sait öncülüğündeki ittihatçıların katkısıdır ki yüz yıllık bir olaydır, bunun öncesinde bu iki kavram yan yana hiç kullanılmamıştır. Biz Aleviyiz ama Bektaşi değiliz diyerek süreci aslına, orjinine döndürmeye çalışıyoruz.
Sebatayistlerin Bektaşilik yoluyla yaptıkları çarpıtmalara örnekler verebilir misiniz?
‘Hz. Muhammed akıllı bir insandı’ vurgusunu sürekli yaparak Kuran’ın vahiy ürünü değil akıl ürünü olduğu fikrini yerleştirmeye çalıştılar, birçok ayeti de kendi kafalarına göre çarpıtmaya çalıştılar.Tabi ki, ‘benim kabem insandır’ ne anlama gelir? ‘Bizim niyazımız cemal cemaledir’ diyerek kıbleyi ve secdeyi inkar etmiş olmuyorlar mı? ‘Namaz yok, selat var o da duadır’ çarpıtması namazı hedef almıyor mu? ‘Biz ölüye değil diriye gideriz’ diyerek haccı inkar ettiklerini görmüyor musunuz? Ramazan ayı orucunun Sünnilerin olduğunu söyleyerek Alevileri bu ibadetten koparmak istedikleri açık değil mi? Batıniliği yüceltmekteki amaçları belli değil mi? Daha komik olanı İslam’ın tüm şekli ibadetlerine bâtınilik ve kalp temizliğini öne çıkararak itiraz eden bu adamların kendi tarikat kurallarının ne kadar çok şekilci öğeler içerdiğini görmüyor musunuz? Bektaşi fıkralarını düşünün, tek tek değil bütününe bakın neye savaş açtıklarını daha iyi anlarsınız.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na karşı olduğunuz biliniyor. Diyanet’e neden karşısınız?
Birçok sebepten karşıyız. Öncelikle bizim oniki imam inancımızda devletten para alarak hocalık yapma, imamlık yapma, namaz kıldırma şeklindeki hükümler yoktur. Devlet İslam devleti dahi olsa, Alevi âlimleri halka bağlı olmak zorundadır. Yani Caferi fıkhına ilişkin ciddi bir engelimiz var. İkincisi Diyanet kurulduğu günden bugüne negatif tavırlarla negatif enerji yaymaktadır. Üçüncüsü Diyanet kurum olarak da kurumun başına gelen değişik insanların niyeti olarak da iyi niyetli değildir. Bugün dahi tıpkı dört Sünnî mezhebi gibi Caferilik de hak mezheptir diyememektedirler. Deyip dememeleri bizi ilgilendirmez ama niyetlerini daha açık ettiği için bu örneği veriyorum. Yine Sünnîliği pratikte temsil ettikleri halde hiç utanmadan biz tüm Müslümanları temsil ediyoruz demeleri de ayrı bir olumsuz tavırdır. Ayrıca laik isek ve din ile devlet birbirinden bağımsız deniyor ise diyanetin varlığına son verilmelidir. Ya da bu ikiyüzlülüğe son verilip diyaneti de içine alan bir laiklik tanımı yazılı olarak anayasaya konulmalıdır. Ama her halükarda Diyanet bizden uzaktır. Gölge etmesinler yeterli. Zaten bu kurumla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkemelik olduk, daha fazla beni konuşturmayın.
Yeni mahkeme kapıları açılmasın. (gülüyor)
Bu ülkede sadece Aleviler mi baskı görüyor, başka inançlara ya da gruplara baskı yapılmıyor mu?
Bir ülkenin düzeninde bozukluk, çürüme var ise bu doğaldır ki herkese her gruba yansır. Ülkenin her yerinde ekonomik baskı vardır, işsizlik bunun tetikçisidir, resmi ideolojinin baskısı vardır. Ata dinlerinin baskısı vardır, uluslar arası güç ilişkilerinin baskıları vardır, komşu baskısı, kamuoyu baskıları vardır bunlar ülkemizin her yanına yansıyan ve insanımızı etkileyen baskılardır. Herkes dönem dönem bu baskılardan payını alır. Alevilere yönelik baskıyı gündeme getirmek diğer baskıları yok saymak anlamına gelmesin. Bazı baskılar genel
bazıları özeldir. Biz aleviler üzerinde hem genel hem de özel baskılar vardır. Hatta bunlar dönemsel periyotlar halinde katliamlara kadar gitmiştir. Sizler de bu yoğunluğu görmezden gelmeyin.
Ehli Sünnet inancına nasıl bakıyorsunuz?
Bizimle aynı peygambere, aynı kitaba inanan, aynı yeri kıble kabul eden insanlar şüphesiz bizim din kardeşlerimizdir. Aramızda merhametlilik ilişkisi olması gerektiğine inanıyoruz. Vahdet kardeşliğine inanıyoruz. Ama ortak noktalarımız olduğu kadar ayrılık noktalarımızı da kimse görmezden gelmemelidir. Ortak noktaları geliştirerek, ayrılık noktalarında da merhametlilik çerçevesinde bilimsel diyaloglarla sonsuza dek ilerlemeliyiz. Son dönemlerde bu olumlu bakış ve ilişkiler tüm dünyada ilerlemektedir. Bakın her şeye rağmen Irak’ta iç savaş çıkaramadılar, Filistin’i en çok Şiiler desteklemektedir. Bu tavırlar zamanla geliştiğinde Müslüman dünyanın pek çok sorunu bu çerçevede çözülecektir.
Bütün Müslümanların, hatta vicdan sahibi bütün insanların hassasiyet gösterdiği bir Filistin meselesi var. Bu konunun neresinde duruyorsunuz?
Filistin biliyorsunuz ki; çoğunlukla Şafii mezhebine bağlı Sünni Müslümanların yaşadığı ve uzunca bir süredir işgal altında kalmış bir bölgedir. Yaşananlar bırakın inançları insanlığın ortak sorunudur. Bizim gibi oniki imam çizgisinde bulunan dünyadaki tüm Müslümanlar Filistin halkının haklı savaşına destek vermişlerdir, destekler sadece lafla kalmamış Irak’ta, Suriye’de, İran’da Filistinli Müslümanların yanında İsrail’e karşı savaşmak için binlerce insan müracaat etmiştir. Ulaştırılabilen her malzeme Filistin’e gönderilmiştir, Hamas liderleri şii müçtehitlere teşekkür ziyaretlerine dahi gitmişlerdir. Nitekim Kerbela kutsalının izdüşümlerinden birisi olarak Filistin’de gösterilmiştir. Ama şu da var ki Filistin’de mazlumca şehit edilen binlerce kişi için üst düzeyde eylemlerde bulunan dünya Müslümanlarının Irak’ta şu ana kadar katledilen bir milyonu aşkın kişi için aynı refleksi göstermeyişlerine de şaşırıyoruz. Genetik kodlardaki arızaların hızla giderilmesi gerekir, bu tüm Müslümanların boyunlarının borcudur.
Teoman ŞAHİN
Latest posts by Teoman ŞAHİN (see all)
- Semahı İbadet!!! Kabul Edenler İçin Samimiyet Testi - 24 Kasım 2014
- Aleviler Silahlanmak Zorunda…..mı? - 08 Ağustos 2014
- Alevi Aydını Şeriatçı Hz. Ali’yle Yüzleşmelidir - 27 Mart 2014
- Cami-Cemevi Projesine Neden Karşıyız? - 14 Eylül 2013
- Dedelere Maaş Bağlamanın Anlamı - 06 Temmuz 2013