Özgür Düşünceye Karşı Prangalı Zihinler
Vakit gecenin bir yarısı, karmaşık duygular içinde hissettiklerimi tanımlayacak uygun kavram bulmaya çalışıyorum. Öfke, kahır, nefret, acıma nasıl tarif edilir bilmiyorum.
Yetmiş beş yıllık savrulmalar, kavgalarla geçmiş bir ömür. Son demlerinde sükûna ermiş, huzur içinde. Lakin yorgunluktan değil; fırtınalı ve çelişkilerle dolu, adına ömür denilen uzun bir yolculuğun nihayetine varmadan bulduğu değerli bir hazine ve ebedi saadet pınarını keşfetmiş olmanın verdiği bir huzur. Keşfettiği bu saadet pınarından kana kana içmenin herkesin hakkı olduğu düşünülerek kaleme alınmış bir kitap. Emekli bir öğretmenin; Mehmet Ünal’ın ‘Ali’siz Sünnilik’ adıyla kaleme aldığı, ön yargılardan arınmış özgür ve eleştirel bir aklın süzgecinden geçmiş İslam tarihi üzerine bir çalışmaydı, bana karmaşık duyguları yaşatan. Belki çok defalar okuduğum, aşina olduğum konulardı. Ancak İstibdadın, faşizan baskıların ve dezenformasyonun alabildiğince yoğunlaştığı bir ortamda, bugün yaşananların tarihin her döneminde tüm fütursuzluğuyla yaşandığını yeniden seyreylemek öfkelendiriyor insanı.
Bir tarih ki kocaman dehlizler, yalanlar, manipülasyonlarla dolu. İktidarlarca kamufle edilmiş ve kalabalıkları yutan girdaplarla dolu. Muhakeme yetisini kaybetmiş, beyinlerini efendilerin emrine amade kılmış kalabalıkların aradan bin yıllarda geçse aynı hataları tekrarlıyor olmalarına kızmak mı lazım, acımak mı bilmiyorum?
Oysa Allah; insanları aklı kullanma konusunda çokça uyarmıştır. Özgür düşünebilmek için ilahi uyarıları dikkate almazsanız, doğrularınızın ne olması gerektiğini efendileriniz belirler. Hiçbir canlıya verilmeyen muhakeme edebilme nimetinden mahrum bireyin diğer canlılardan farkı da olmayacaktır şüphesiz.
Efendilerinin himmetiyle kariyer sahibi olan tetikçiler tarihi gerçeklerin fark edilmesini önlemek, güncel olayların doğru anlaşılmasını engelleyebilmek için bu himmetin karşılığında batıl bir ideolojinin psikolojik savaşında gönüllü nefer olmuşlardır.
Yasin Aktay; Otuz dört vatandaşının terörist diye katledilmesinin sorumlularını deşifre edemeyen bir sistemin demokrasi havarisi. Durduğu yere ve hangi merkezlere mesaj verdiğine bakarsanız ya da İsrail, Filistin’i bombalarken sokaklara dökülen Filistin halkının neden demokrasi ve özgürlük muştulayan Davutoğlunu, Mursiyi, Körfez krallarını yardıma çağırmak yerine, Sayın Beşar Esad’ tan yardım istediklerini sorarsanız size vereceği cevap nasıl bir toplum mühendisliğinin neferi olduğunu gösterecektir.
Geçmişte ki yaşanmışlıkları ve somut vakaları manipülasyon ve karartmalarla toplumumun doğru bilgiye ulaşmasına engel olan saltanat lejyonerlerinin, saray ulemasının yerine ikame edilen; Kenan Çamurcunun tabiriyle “yeşil gladyo” bugün de bu olayların aydınlanmasına, gerçekliklerin ortaya konmasına karşı; karartma, yalan, iftira ve türlü faşizan saldırılarına devam ediyor. Olaylara özgürlük ve adalet penceresinden bakan Kenan Çamurcu’ ya karşı – muhalif düşünen herkese yaptıkları gibi-en üst perdeden başlattıkları iftira, karalama ve hedef gösterme kampanyalarının amacı gerçeklerin ortaya çıkmasını ve toplumun geçmişe dönük sorgulama yapmasını engellemek, İnsanlara tahkiki iman yerine taklidi iman etmeyi dayatmaktır.
Gadir Hum hadisesi gibi yaşanmışlığı hakkında inkâr edilemeyecek yüzlerce tarihi kaynak olan bir konuda kaynak soran, toplum mühendisliğiyle görevli prof. Mehmet Çelik’in kaynakları araştırıp gerçeğe ulaşmak gibi bir derdi yok. Onun için şakşakçısı Turgay Efendi ve yandaş medyasıyla işi iftira ve hedef göstermeye dönüştürerek kurulu düzenlerine muhalefet eden, sorgulayan herkesi etkisizleştirmenin derdinde. Yoksa peygamberin cenazesini defnetmek yerine iktidarı ele geçirme derdine düşenlerin kimler olduğunu Mahatma Gandi dahi bilir.
Amaç; amaç başka. Nasıl Osmanlı Hacı Bektaşi Velinin ölümünden yüz küsur sene sonra bir Sırp vatandaşına Bektaşilik tarikatını kurdurarak, anadoluyu Sünnileştirmek ve denetlemek amacıyla ve devamında da kesmekle bitiremediği Aleviliği yozlaştırarak yok etmeye çalıştıysa yeşil gladyonun görevli akademisyenleri de asimilasyon, baskı, tehdit politikalarına devam ediyorlar.
Bu ithamları haksız bulanlara ve vicdan sahiplerine toplumun nasıl bir manipülasyonla aldatıldığını gösteren iki ayrı tarihi vakayı kaynaklarıyla örneklendirelim. Önyargısız araştırırlar mı? Yoksa sahabeye küfretti diye iftira ve karalama kampanyasına mı dâhil ederler tartışılır.
—Topluma “cennetle müjdelen sahabe, Allahın kılıcı, seyfullah” gibi yakıştırmalarla kahramanlaştırılan Halit bin velit; Hz. Peygamber tarafından zekât memuru olarak görevlendirilmiş bir sahabeyi, Malik b. Nuveyreyi, Ebubekirin hilafetini tanımadığı ve vergi vermek istemediği için başını kesiyor ve aynı gece karısına zorla tecavüz ediyor. Yaptığı rezilliğin sebebini soran Ebubekire cevaben “Niyetim hayırdı içtihat ettim fakat yanıldım” diyebiliyor. Karşılığı ceza değil taltif edilmek oluyor. Ve Müslümanlara bir kahraman olarak yutturuluyor. Ha kaynak soranlara; ( Tarih-i Yakubi c.1 s132, Kenzü’l Ummal 1. Baskıc.3, Tarih-i Ebu’l- Fida S.158, …)
-“Celaliler arasında getirilen bir sabiyi, önce cellâtlar ardından yeniçeriler dahi bu sabi masum nice öldürelim diye öldürmekten imtina edince yerinden kalkan ihtiyar vezir (Kuyucu Murat), sabiyi kuyunun başına götürüp kendi eliyle sabinin başını vurup kuyuya attı.” Kaynak: ( Tarih-i Naima c.2 s.576)
—Padişah 1. İbrahim Sivas valisi Ali paşadan 30.000 kuruş bayram harçlığı ve güzelliğiyle meşhur İbşir paşanın karısını kendisine göndermesini emreder. İstekleri yerine gelmeyince Ali paşa celali ilan edilir. Gereği yapılır pek tabi. Kaynak. (Tarih-i Naima c.4 s.1785) “Ecdat” diye en ufak eleştiriye dahi tahammül edemeyenler tarihe birde eleştirel baksın. Binlerce çoğaltılabilecek örnekleri görecekler.
Onurlu ve cesur insanları hedef gösteren Amerikan İslamcılarının zihinlerine vurulmuş prangalarını kırmalarının, gelecekte özgür bireyler olarak anılmaları açısından yararlarına olacağını anımsatmak gerek. -“Ama tetik bizde olacak.” diyerek Amerikan tetikçiliğiyle gurur duyan bir aklın hayırla yâd edilmeyeceğini unutmasınlar.
Bedirden bu yana peygambere ve ehlibeytine olan kinlerinin üzerine, iki bin beş yüz yıllık Acem kültürünün ilmi, edebi, akılcılığı, ferasetli ve dik duruşu karşısında; altı asırlık Osmanlı ve iki buçuk yıllık neo Osmanlı kültürünün boy ölçüşemiyor olması ve yetersizliğinin yarattığı travma ve kıskançlığın dışa vurumu baskı ve saldırganlık olarak ortaya çıkmıştır. Öteki olana saygı duymayı, tahammül edebilmeyi, ön kabulsüz ve medenice konuşmayı ve özgürce düşünmeyi başaramayan zihinlerden başka bir davranış beklemekte beyhude bir bekleyiş olurdu.
Atakan YILDIRIM
Latest posts by Atakan YILDIRIM (see all)
- Durmak Yok Teröre Devam’ - 15 Eylül 2014
- Neo Osmanlı’nın Junior İdrisi; Öcalan! - 14 Mayıs 2014
- Oportünist/Vahdetçi İslamcılık – Alevi Katliamı! - 17 Şubat 2014
- Maktule Değil Katile Dur De! - 07 Kasım 2013
- Alevilerde Partileşme Düşüncesi - 28 Mayıs 2013
Bismillah Elhamdulillah Salatu vesselamu ala Resulullah
sayin Atakan Yildirim bey fikirlerinize katiliyor ve cani gönülden tebrik ediyorum, yanliz Mehmet Ünal beyin kitabina nasil ulasabilecegim hakkinda malumatiniz vardir diye düsünüyorum, lutfen bizimle paylasin.Basarilarinizin devami temennisi icinde selam ve dua ile.