Murakabe
Bismillahirrahanirrahim
Önceki yazımızda manevî seyir ve sulukta bazı merhalelerin olduğuna değindik, hak ve hakikat yolu yolcusunun ömür boyu dikkat etmesi gereken bu merhalelerin birincisini, yani “Muşarete” merhalesini ve anlamını açıkladık. Bu merhaleden sonra ise, insanın uygulamaya geçirmek üzere bazı kararlar almasından ve kendisiyle yaptığı anlaşma ve şartlaşmadan sonra gün boyu aldığı o kararları uygulamaya geçirmesi gereğinden ibaret olan “Murakabe” merhalesi gelir. Dolayısıyla insan ilâhî emirleri yerine getirme ve günahlardan kaçınma yönünde kendisine verdiği sözden, yani Muşarete’den sonra gün boyu günahın kirlerinden temiz kalabilmesi için, gaflete düşmemesi için ve aldığı kararlara aykırı davranmaması için sürekli kendisini denetlemeli, koruyup gözetmelidir; nefse ve şeytana uymamak için kendisini denetim altında tutmalıdır. Çünkü anlık bir gaflet bile alınan tüm kararların altüst olmasına, ihlal sonucu anlaşmanın geçersiz olup bir yarar sağlamayacağına neden olabilir.
İmam Humeyni şöyle buyurur Kırk Hadis Şerhi adlı eserindeki birinci hadisin şerhinde:
“Muşareteden sonra murakabe menziline girmelisin. Bu da aldığın kararlara amel etmeye dikkat etmen ve kendini bu hususta yükümlü bilmenden ibarettir. Allah göstermesin, eğer Allah’ın emrinin hilafına olan bir işe bulaşmak gönlünden geçerse, bil ki bu, şeytandan ve onun ordusundandır; seni aldığın kararlardan saptırmak, kaydırmak istemektedirler. Onlara lanet et ve şerlerinden Allah’a sığın. O batıl hayalleri kalbinden çıkar ve şeytana de ki: ‘Ben bugün yüce Allah’ın emrine aykırı davranmayacağıma dair kendime şart koştum, karar aldım. Velinimetim uzun yıllardır ki bana nimetler vermiş; sıhhat, selâmet ve emniyet bahşetmiş, ebediyete kadar kendisine hizmet edecek olsam bile şükrünü eda edemeyeceğim merhametler ihsan etmiştir.’ Ümit edilir ki, bu sayede Allah’ın izniyle şeytan senden uzaklaştırılsın ve böylece Rahman orduları galip gelsin.”
Murakabenin anlamı gerçekte şudur ki, insan hiçbir zaman ve mekânda, hiçbir durum ve hâlette Allah’ı unutmasın, sürekli Allah’ı hatırından tutsun, kendisini gördüğünü ve gözetlediğini bilsin, kendisine Allah’ı hatırlatan zikirleri sürekli dilinde cari etsin, aklından geçirsin, kalbine nakşetsin ve yaptığı her işe ilâhî renk katsın. Kendisini böyle yüce ve Kerim birinin gördüğünü bilen bir kimse de daima yaptıklarına dikkat eder, hata ve günaha düşmemek için nefsini sıkı denetimden geçirir, Merhum İmam Humeyni’nin de buyurduğu “Âlem Allah’ın huzurundadır, Allah’ın huzurunda günah işlemeyin.” sözünü canına işler. Sürekli Allah’ı hatırladığı için de asla kendisini ve vazifelerini unutmaz. Çünkü Allah’ı unutana, kendisi de unutturulur. Daha doğrusu Allah’ı unutmak, insanın kendi nefsini unutmasına yol açar, kendisi için gerekli ve önemli şeyleri yapma duygusundan yoksun kalmasına neden olur. Nitekim bir ayette şöyle buyurur Rabbimiz: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 19)
Bundan daha kötüsü, Allah’ı unutan kimseyi Allah’ın da unutmasıdır. Bir ayette şöyle geçer: “Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu.” (Tevbe, 67) Allah’ın unuttuğu kimseye ise ancak rahmet dergâhından kovulmuş şeytanlar sahip çıkar. Böyle bir insanın durumu da ne kötü ve acıdır!
İşte murakabenin asli vazifesi, insana Allah’ı unutturmamak ve insana ömür boyu görevlerinin bilincinde, yapma azminde olmasını sağlamaktır. Geçmişte işledikleri günah ve hatalardan pişman olan bir insan aynı veya yeni hatalara, günahlara düşmemek için bu pişmanlık duygusunu murakabe neticesinde zinde tutmalıdır.
Şunu bilmek de gerekir ki, insanın kendisi kendisinin murakıbı, gözetleyicisi ve yaptıklarının şahidi olmasından önce, Allah’ın melekleri onun amellerini denetlemekte, yaptıklarını kayda geçirmektedirler. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: “Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.” (İnfitâr, 10-12)
Başka bir ayette de şöyle buyrulur: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 18)
Bundan da öte, meleklerin ötesinde yüce Allah her zaman ve her yerde biz insanların yaptıklarını görmekte ve gözetlemektedir: “Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisâ, 1)
Bir başka ayette de şöyle buyuruyor: “Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.” (Sebe’, 21)
Ancak Allah yolunun salikleri ve hak yolu yolcuları, her zaman takva ve nefsi tezkiye etme yolunda adım atmalıdırlar; meleklerden önce kendileri kendilerinin murakıbı ve denetleyicisi olmalıdırlar. Başka bir tabirle murakabe aslında içten coşmalı, dıştan kaynaklanmamalı. İçten kaynaklandığı için de etkisi dıştakine nazaran daha fazladır, rolü daha önemlidir. Ne var ki, dıştan (melek aracılığıyla) olan murakabe, içten (insanın kendisi aracılığıyla) olan murakabenin dayanaklarının daha da sağlamlaşmasına sebep olmaktadır.
İnsanın bu dünyadaki durumu, değerli cevherleri olup etrafını çeşitli hırsızların oluşturduğu kalabalık bir pazarın içinden geçen ve güzel mallar almayı hedefleyen kimseye benzer ki, anlık gafleti, sahip olduğu sermayenin elinden çıkmasına ve çalınmasına neden olabilir. Hak yolu yolcularının yolu üzerinde de imanını çalmak, günah girdabına sürüklemek için insanlardan ve cinlerden oluşan türlü şeytanlar pusuya yatmışlar, etrafını çepeçevre kuşatmışlardır. Ayrıca insanın içindeki nefsi de onu yanlış yola ve kötülüklere davet etmektedir. Eğer insan kendisini Emin olan Allah’a teslim etmez ve amellerini denetlemezse, en değerli sermayesi olan takva ve imanı tamamıyla elinden alınır ve eli boş bu dünyadan öteki dünyaya göç eder.
Bu merhale ile ilgili ayet ve hadisler oldukça fazladır. Örneğin bir ayette şöyle geçer: “Bilmez mi ki Allah (onun yaptıklarını) görmektedir?” (Alak, 14) Burada hem Allah’ın insanı gözetleyip denetlediğine işaret vardır, hem de insanın kendisini denetlemesi gerektiğine.
Bir başka ayette de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr, 18) Ayette geçen “herkes, yarına ne hazırladığına baksın.” ifadesi, gerçekte murakabe merhalesine işarettir.
Bu anlam başka bir ayette daha somut ve sınırlı bir şekilde beyan edilmiştir: “İnsan, yediğine bir baksın!” (Abese, 24) Yani yediğinin helal mi haram mı olduğuna dikkat etsin.
Allah Resulü (s.a.a) de, “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 90) ayetinin orijinalinde geçen “ihsan/iyilik” kelimesini açıklarken şöyle buyurmuştur: “İyilik, Allah’ı görürcesine ibadet etmendendir. Eğer sen O’nu görmüyorsan, O seni görüyor.” Açıktır ki, her yerde, her zamanda ve her durumda Allah’ın kendi kullarını böyle gördüğü, gözetleyip denetlediği bilinciyle hareket eden kimsede murakabe ruhu daha da güçlenir ve her zaman yaptıklarına dikkat eder, hata yapmamak için azami gayret gösterir.
İmam Ali (a.s) de şöyle buyurmuştur: “İnsanın nefsinin gözetleyicisi, kalbinin koruyucusu ve dilinin denetleyicisi olması gerekir.”
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim kalbini gafletten, nefsini şehvetten ve aklını cehaletten korursa, bilinci yerinde olan uyanıkların arasına girer. Kim de amelini heva ve hevesten, dinin bidatten ve malını da haramdan korursa, salihlerden sayılır.”
Yine İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Tefekkür kalbini doldurmuş… ve bugününde yarınını murakabe eden/denetleyip gözeten akıl sahibi kimsenin korkması gibi Allah’tan korkun!”
Bir başka hadiste de şöyle buyurmuştur: “Allah rahmet etsin (amelleri konusunda) Rabbini gözeten, günahlardan kaçınan, nefsiyle cihat eden ve boş arzularını yalanlayan kimseye!”
İşte kul, Muşarete aşamasında Rabbi ve kendisiyle ahitleşip kararlar aldıktan sonra Murakabe aşamasında ilâhî emirleri yapma ve günahlardan kaçınma yönünde aldığı kararlarını uygulamaya geçirmek, itaat ve ibadet yolundan sapmamak için titizlikle çalışmalıdır; kendisine, Rabbine veya bir başkasına verdiği sözleri, koştuğu şartları yerine getirmede çaba sarf etmelidir. Ta ki gaflet, ihmal ve umursamazlık neticesinde bu ilâhî ahit bozulmasın. Açıktır ki, ahde vefa da mümin bir kulun bariz özelliklerinden biridir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onlar ki, emanetlerine ve ahitlerine/verdikleri söze riayet ederler.” (Mü’minûn, 8)
Son olarak şunu da hatırlamamızda yarar vardır ki, murakabenin de kendi içinde birtakım mertebeleri vardır. İlk mertebesi, takvalıların murakabesi/kendilerini gözetip denetlemesi ve korumasıdır; nihaî mertebesi ise mukarreblerin/Allah’a yakınlaştırılmış kulların murakabesidir. İlk murakabede insanı ve amellerini gözetip koruyan, insanın kendisi iken, ikinci murakabede insanı gözetip kollayan bizzat yüce Allah’tır. Nitekim Hz. Yusuf’la (a.s) ilgili ayette şöyle geçer: “Andolsun, kadın ona (Yusuf’a) yöneldi ve (andolsun,) Rabbinin burhanını (yakine dayalı ilmini) görmeseydi, Yusuf da ona yönelirdi. İşte böylece (Rabbinin burhanını ona gösterdik ki) ondan kötülüğü (kadına yönelmeyi) ve fuhşu (zinayı) uzaklaştıralım. Çünkü o bizim ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandır.” (Yûsuf, 24)
Tabi böyle makama ulaşmak zor da olsa, her insan için mümkündür. İnsan riyazet, nefisle cihat ve murakabe sonucu bu ilâhî kurb/yakınlık makamına ulaşabilir.
Buna göre insan tüm hayatı boyunca aldığı kararları amele geçirme hususunda sürekli kendisini gözetip denetlemelidir, murakabe etmelidir. Hayatını aldığı kararlar ve verdiği sözlere uygun sürdürmelidir. Hayatta ilâhî bir amacı olmalı ve bu amacına ulaşmak için elinden geleni yapmalıdır. Zaten her başarının sırrı, kararlar almak ve bu kararları uygulamaya geçirmek için çaba sarf etmektir. Başarı ise, insanın iman, takva ve Allah’a teveccüh mertebesiyle orantılıdır kuşkusuz.
Murakabe merhalesinden sonra ise sıra Muhasebe, ardından Muatebe‘ye gelir ki, Allah’ın izniyle bir sonraki yazımızın konusu olacaktır.
Musa GÜNEŞ
Musa GÜNEŞ
Latest posts by Musa GÜNEŞ (see all)
- Murakabe - 23 Ağustos 2010
- Hüseynî Şahadet - 23 Ağustos 2010
- Müşârete - 23 Ağustos 2010
- Tövbe - 23 Ağustos 2010
- Cihad-ı Ekber - 23 Ağustos 2010