Kaside-yi Fatıma (Veysel Menekşe)
Ey Hacerân!.. Es-selâm!.. Bir hikâyet edeyim
Sırr-ı “Nefsin Vahide”, pür vikâyet edeyim
Dediler Âdem’dir bu, topraktan yaratılmış
İlm-i ledun babında, ism ile donatılmış
Sormazmısın ya Havva, hangi cevher nurudur?!
Âb-ı Kevser havzında, Fâtıma zuhurudur
Ne topraktan, ne etten, hilkati Vahidetten
Haberini sudan sor, söyler kadr-ü kıymetten
Görmez misin ey nalan, fuzulide zâre su
Fatıma’dır çün sebeb, cümle derde çâre su
Nasıl ki Muhammed’e mukaddem Nebî Âdem
Havva’ya da öylece Fâtıma şibh-i Hâtem
Öyle yıldızlar vardır, görünmez her sahrada
Saklıdır sırr-ı nisâ, Fâtıma-tüz Zehra’da
Şol Nil’in bucağında uyuyan Musa’ya sor
Meryem’in kucağında büyüyen İsa’ya sor
Nice büyüler bozan, yürüyen asâ’ya sor
Müzzemmil Mustafa’yı, Hatice Kübra’ya sor
Üveysiler nezdinde rûberû görmeyen var
Bu sırrın beyanını, Pây-ı Pâk Mâhzâ’ya sor
Cennet ayağa düşmüş, hürmetin kimler bilir?
Anneler kıymetini, Fâtımâ Feyzâ’ya sor
Hallac-ı Mansur dahî çekemedi bu yükü
Marifet servetini, erbab-ı Rıza’ya sor
Kalb ile salât kılan Seccad-ı Zeynel var ki
Makâmat hayretini Fâtımî A’za’ya sor
Vecdini vücud eyler, taki Divan’a gire
Betül’ün mürvetini Cevad-ı Feza’ya sor
Cümbüş-i beşer ile dâvâ bitmez kul naçâr!..
Fatıma gayretini, kavga vû nizâya sor
Arıdan bal umarlar, iğnesin unuturlar
Sâ’y-i Zehrâ zahmetin, Câfer-î Sezâ’ya sor
Bengîsu toprak içre, aşk ile nüfuz eder
Zemzemin hakikatin, ol Yed-i Beyza’ya sor
İbrahim’de nerde su? Kuruyan Sara’ye sor
Arafat Muhaciri, sessiz bîçâreye sor
Yakub ağlar Yusuf’a; İbrahim İsmail’e
Duvaz evlât acısın, kanayan yâre’ye sor
Kırmızı gül, yeşil gül, kan ile zehr içerler
Âb-ı hayat hasretin, dü ciğer pâre’ye sor
Bostan u Gülistan’dır, Sadî söyler kim dinler?
Lâlezâr’ın ahını, Tûrâb-î zâre’ye sor
Kuyuya feryâd niçin? Sahib-i Zaman’a sor
“Külli Arzın Kerbelâ!..” o kâmil insana sor
Nemrud’un ateşini söndüren su kandedir?
Necm-i Zehra tahtında, Fârîsî Selman’a sor
Zerdüşt’ün mabedinde, âteşkede çün ağlar
Fâtımâ dergâhında, Müctebâ Hasan’a sor
“Minel mâ küllî şey hayy” Kevser-i Fâtımâ’dır
Cûş u hayret seyrinde, Yunus’u Ummân’a sor
Eyyub’dan sabrı öğren; Yakub’dan ağlamayı
Yağmurun sırrı nedir? Yusuf-i zindana sor
Yetimlere süt veren, bilmez mi cânânını
Hilm ile hâlim bilen, Halime Handân’a sor
Kandiller çerağ yanar, çehar sütûn sıtkında
Süreyya ışığını, Mirâc-ı Şamdana sor
Sümeyye’ye es-selâm, cehdine kurban olam
Ehl-i Beyt evlâdını, Ammar-ı candâna sor
Ehl-i Beyt hicranından, hıçkırır hep gönüller
Muhammed rıhletini, firkat-i suzâna sor
Muntazır bekler imiş, muttasıl kanar güller
Fâtıma tebessümün, bâhâr-ı hâzâna sor
Daim tekbir sesinden, çınlar çini kubbeler
“Şıkşıkiyye” nutkunu beş vakit ezâna sor
Tabatabâi Hüseyn, Muhammed’den ne söyler?
Kur’ân’ın sırlarını, Tefsir-i Mizân’a sor
Her eseri taharet verir, Mutahharî’nin
Taharetin sırrını, şehit Murtaza’na sor
Kevir’in sahibine gönül dolusu Selâm
Şeriat-ı Zehra’yı Ali’ce yazana sor
Pirimizi yâd eyle, tamam olsun kaside
Fâtıma mizânını, şahları bozana sor
Hicaz bilir, Şam bilir, Acem ili tam bilir
Fâtıma muhabbetin, ister tâ Fizân’a sor
Dört mevsim dile gelir, bahar ile yaz ile
Hararet-i Betül’ü, kar ile tozana sor
Mürekkep hüzün döker, kalemler vezin döker
Şiirin annesini, Nesimî Ozan’a sor
Teberriden ne haber?… Tevellâ ver muteber
Meâd u Kıyametı, Beyât-i izân’a sor
Gez dolaş cümle alem, söylesinler yek âvâz
Fâtımâ’nın mürvetin, Zeyneb-î Zî Şân’a sor
Cibril vermiş mihrini, Ali şâdumân olsun
Sadaka-yı Ruku’u, sarp yokuş aşana sor
Dağılmış Kirmanşahlar, hani nerde mihmanlar?
Resulün etrafında, cehd ile koşana sor
Evlâd-ı Muhabetî, Fâtıma’yla remz eder
Hasân u Hüseyin’le, her daim coşana sor
Râviyân-ı ahbarân, onca yıldır nakleder
Methine vezin yetmez, nesir u nâzıma sor
Kâl ile nizam verir, nazmı bilmez nizamdar
Tazammun-u dil nedir, Musâ-yı Kâzım’a sor
Dâvâ-yı Fedek sanma, dinlemeden usanma
Figan-ı Bîlâl nedir?.. Pir Sultan sâzıma sor
Zülfîkâr Hünkar eli, kandedir Kanber Velî
Seyrânı düldül nedir?… Üç hâlden âzâma sor
Mevlevi Semâzenler niçin döner sanırsın?..
Âşık-ı pervâney-i, Âlem-i Nizama sor
Pes bu sevda elinden, âşıkların dilinden
Serserî divâneyi, kışıma, yazıma sor
Gör Veysel ne yoldadır, bir perişan haldedir
Bilâlî terâneyi, Fâtıma kızıma sor
Herkes bilmez yâreyi, âşık-ı biçâreyi
Tarik-i merhaleyi, lüzum-u lâzıma sor
Gel bu sözü dinle sen, yeme içme gülme sen
Serâzâd beklemeyi, tadıma tuzuma sor
Tâliptir aşka mahpes, bırakmaz yârânını
İlim hikmet ne imiş, İmâm-ı Merdân’a sor
Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
Sahra-yı Kerbelâ’da, Hüseynî Fermân’a sor
Sakin durur hep diller, müstağni Mervaniler
Müstaz’af feryadını, Ebuzer dermâna sor
Şehnâme şerhin yaza, İkbal gelsin avâza
Firdevs’in a’lâsını, Hüseynî İrfân’a sor
Dört kitâbın mânâsın, çözememiş kurrâlar
Âl-i İmrân mahlâsın, Azim-i Kur’ân’a sor
İbrâhim’in rüyasın, akıl çekmez yârenler
Duvaz İmam dâvâsın, İsmâil Kurbân’a sor
Elif gibi dosdoğru, numune-i nişâne
Saçlarımız ağardan, Emr-i Hükümrâna sor
Anadolu ilinde, nice Fâtımâ vardır
Taptuk Emre önünde, Elif’çe durana sor
Hangi kapıyı çalsan, neçe kamu konuşsan
Cümlesi der berâber, rûzîgâr bârâna sor
Anaya ramdır başı, hele kimin kardaşı
Eşikteki göz yaşı, Veysel-i Kârân’a sor
Acem ilden ses gelir; münkire nekes gelir
Nefes kesen sâdâyı, Yârân-ı Selman’a sor
Ne Bağdat’tan, ne Şam’dan, ne Kâhire, Amman’dan
Nidây-ı Ehl-i Beyt’i, mülk-i Horâsân’a sor
Pir-i Aşk’ın yolunda, Beyt-uz Zehrâ uğrunda
Cezbe-i aşka gelip, sîneler vurana sor
Cümle müstaz’aflara, nefes veren ses nedir?
Feryâd-ı Fâtıma’yı, Pir-i Cemarân’a sor
Attığı her adımda, Fâtıma’dan nişân var
Gör Fâtıma ne imiş, O Rûh-i Rahmân’a sor
Âsiye geçti candan, ciğerpâre cânândan
Valde-i imâmânı, dört direk erkâna sor
Veysel Hocam gayrı pes, mehel yoktur yavaş es
Malûmu ilâm nedir?.. Zamana, mekâna sor
Gönül susmak istemez, cûşa geldi pes demez
Fâtıma!.. Ya Fâtıma!… Aşkımız her câna sor
Veysel Menekşe
12-Ekim-1996