İmam Mehdi’nin (a.s) Hayatına Bir Bakış (2)
İMAM MEHDİ’NİN HAYATINA BİR BAKIŞ (2)
Geçen yazıda Ehli Beyt mektebi karşıtlarının İmam Mehdi aleyhisselam hakkında bazı şüpheler ortaya attıklarını belirttik ve iki şüpheye de cevap verdik. Bu yazıda da birkaç şüphe ve itiraza daha cevap vereceğiz.
1- Muhaliflerin bir diğer şüpheleri de şöyle: Farz edelim ilk başta İmam Mehdi’nin aleyhisselam çeşitli sebeplerden dolayı gizlenmesi gerekiyordu. Ancak bu gizliğin devam etmesinin sebebi nedir?
Bu sorunun cevabı da ilk sorunun cevabıdır. Çünkü yukarıda belirtilen sebep daha da şiddetli bir şekilde günümüze kadar devam etmiştir. Yani; İnsanlar ilahi hükümler uyarınca kurulacak olan salt adalet hükümetini kabul edecek durumda değildirler. Bunun örneklerini günümüzde ve geçmiş zamanlara baktığımızda rahatça görebiliriz. İmam Mehdi’nin zuhur etmesi de insanların O hazretin kuracağı ilahi hükümeti kabul edecek seviyeye gelmelerine bağlıdır. Böylelikle insanlar hazır olmadıkları sürece gaybet ve gizlilik devam edecektir.
2 – Bir insanın asırlar boyu hayatta kalması nasıl mümkün olabilir? Acaba bu olağan üstü bir durum ve imkânsız bir şey değil midir?
Bu soruya birkaç faklı açıdan cevap verebiliriz?
1 – Bilimsel açıdan uzun ömür;
Bilimsel açıdan konuyu incelememiz gerekirse şöyle diyebiliriz: Fizyolojide ispatlandığı üzere insan bedeni milyonlarca hücreden oluşmaktadır. Bu hücreler zamanla yaşlanıp ölmekte ve yerlerin başka yeni hücrelere bırakmaktadır. Öyle ki her yedi yılda beyin hücreleri hariç bedenin bütün hücreleri değişmektedir. Yani yetmiş yıl yaşayan bir insanın beden hücreleri ortalama sekiz- dokuz defa tamamen değişmektedir. İnsanı yaşlandıran ve hücreleri faaliyet ve değişimden alı koyan ve neticede ölmesini sağlayan etkenler insan bedenin dışından ona saldıran dış düşmanlardır.
Değişik yollardan bedene giren zararlı ve zehirli mikroplar, dengesiz beslenme, olumsuz ortamlar insan bedenindeki hücrelerle savaşmakta ve onları güçsüz düşürerek yıpratmaktadır ve hatta bazen ölüme bile yol açmaktadır. İhtiyarlıkta, hücrelerin dış düşmanlarla savaşı ve yenilgiye uğramaları sonucunda meydana gelmektedir. Buna göre günümüz bilimi böyle fizyolojik savaşların olmadığı uygun ortamlarda insan hayatının çok uzun yıllar sürmesinin mümkün olduğunu vurgulayıp, bunu ilerde keşfedilecek bir varsayım olarak kabul etmektedir.
Hatta fizyolojistler bazı hayvanların ömürlerini doğal ömürlerinin birkaç katına çıkararak bunu pratikte de ispatlamışlardır. Bu yüzden bilimsel olarak bir insanın uzun yıllar hatta asırlar boyu yaşaması mümkündür.
2 – Tarihi yönden ve Kur’an açısından uzun ömür;
Tarihe ve Kur’an-ı Kerimin ayetlerine baktığımızda çok uzun yıllar hatta asırlar boyu yaşamış ve yaşamakta olan insanların olduğunu görüyoruz. Bunlara kanıt olarak aşağıdaki örnekleri sunabiliriz:
a) Hz. Âdem Peygamberin bin otuz yıl gibi uzun bir ömür sürdüğü hadislerde nakledilmiştir.[1]
b) Hz. Nuh’un Peygamberliği hususunda da Kur’an şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, biz Nuh’u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.”[2] Bu ayeti kerimeden Hz. Nuh’un en az 950 yıl ömür sürdüğü anlaşılmaktadır. İmam Sadık’tan nakledilen bir hadiste ise Hz. Nuh’un iki bin yıl yaşadığı belirtilmiştir.[3]
c) Hz. İdris Peygamberin üç yüz yıl veya daha fazla yaşadığı hususunda da tarih kitapları bilgi vermektedirler.[4]
d) Hz. İsa Peygamberin olayına baktığımızda da O’nun ölmediğini ve Allah’ın onu öldürmeye çalışan Romalılar ve Yahudilere asılan ve çarmıha gerilen kişiyi Hz. İsa gibi gösterdiğini ve O hazretin yüce bir makama çıkarıldığını ve Hz. Mehdi zuhur ettiği zaman yeryüzüne döneceğini ve O hazretin arkasında namaz kılacağını Kur’an ayetleri ve hadislerde görmekteyiz.
Hz. İsa’nın ölmediği hususunda Kur’an şöyle buyurmaktadır: “Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”[5] Bu ayet uyarınca ve miladi takvimin başlangıcının Hz. İsa’nın doğum günü olduğu göz önünde bulundurulunca O hazretin şu an 2010 yaşında ve hayatta olduğu neticesi ortaya çıkmaktadır.
Hz. İsa’nın İmam Mehdi’nin arkasında namaz kılacağı hususunda da Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “ Mehdi zuhur ettiğinde İsa b. Meryem inecektir ve saçlarından sular damlarken Mehdi ona şöyle diyecek: ‘Öne geç ve halka namaz kıldır.’ İsa şöyle cevap verecek: ‘ Namaz senin için ikame olunmuştur.’ Böylece (İsa) benim evlatlarımdan birinin ardında namaz kılacaktır.’[6]
3 – Mucizevî yönden uzun ömür
Yukarıda değindiğimiz birinci ve ikinci kısım konuları kabul etmeyerek ömrün doğal kanununun değişmeyen tabii bir kanun olduğunu kabul edip, verilen örneklerdeki Peygamberler ve Hz. Mehdi’nin ömürlerini de bu doğal kanuna aykırı bir olay olarak algılayacak olursak, o zaman bazı şahısların ömürlerinin uzunluğunu ve asırlar boyu hayat sürmelerini Kur’an ifadesiyle “harikulade” bir olay ve “mucize olarak değerlendirmek gerekir.
Kur’an Kerim birçok ayeti kerimesinde mucizelerden bahsetmiştir. Konuyu tamamlayıcı olarak bazı harikulade ve mucizevî olayları aktarıyoruz:
1 – Hz. İbrahim Peygamber Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini istiyor ve Allah’ta onun bu isteğini mucizevî bir şekilde yerine getiriyor: “Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”[7]
2 – Hz. Musa Peygamber, Firavunla yaptığı amansız mücadelenin ardından onu İsrail oğullarını serbest bırakmaya ikna etti ve kavmini alarak Mısır’dan Filistin’e doğru hareket etti. Ancak Firavun yaptığı işten pişmanlık duyarak Hz. Musa ve kavmini takip etmeye başladı ve onları bir denizin kenarında kıstırdı. Musa’nın önünde deniz ve arkasında da düşman bekliyordu. Normal şartlarda ümitlerin tükendiği ve ölümün ya da esaretin beklendiği bir anda olanlar oldu ve Allah, Hz. Musa’ya vahiy ederek elindeki asasını denize vurmasını emretti ve harikulade ve mucizevî bir şekilde engin ve uçsuz bucaksız deniz aynı iki dağ arasındaki bir vadi gibi açılarak Hz. Musa ve yanındakilerin geçmesi için yarıldı ve Firavun ve askerlerini de hırçın dalgaları arasına mahkûm ederek sonlarını hazırladı. Kur’an konu hakkında şöyle buyurmaktadır: “(Firavun’un imana yanaşmaması üzerine) Mûsâ’ya, “Kullarımı (İsrailoğullarını) geceleyin (Mısır’dan) yürütüp çıkar. Yakalanmaktan korkmaksızın, endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç” diye vahyettik. Bunun üzerine Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü de, deniz onları görülmedik bir şekilde kuşatıp yuttu. Ve Fir’avun, kavmini sapıklığa düşürdü ve onları doğru bir yola götüremedi. (Allah, şöyle dedi:) “Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık.”[8]
3 – Kur’an- ı Kerim Bakara suresinin 259. Ayetinde viraneye dönmüş ve halkı helak olmuş bir yerden geçen bir kimsenin buranın halkı nasıl dirilecek demesi üzerine Allah’ın onu bir asır gibi bir süre ölü tuttuktan sonra yeniden mucizevî bir şekilde yaratılışının durumunu şöyle açılıyor: “Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
4 – Yine Kur’an-ı Kerim, mağara ehli diye meşhur olan inanan bir topluluğun üç asır gibi bir süre boyunca uyuduktan sonra uykularından uyanmaları ve insanlara ilahi mucize ve hikmet oluşları hususunda şöyle buyurmaktadır: “Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık… Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.”[9]
Yukarıda verilen mucize örneklerinde görüldüğü gibi Allah Teâlâ bir şeyi irade ettiği zaman bütün kapalı kapılar açılıyor ve bütün olumsuzluklar olumlulaşıyor ve bütün çaresizlikler çare buluyor ve ilahi güç ve kudretin azamet ve yüceliği ortaya çıkıyor. Bunun için Allah açısından bir insanı asırlar boyu yaşatmak zor bir iş değildir ve işin içine ilahi hikmet ve maslahatlar girdiği zaman da bunun gerekliliği kolayca anlaşılıyor. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ yeryüzünde kullarına en son hücceti olan Hz. Mehdi’yi, insanlar hazır bir duruma geldiklerinde yeryüzünü adaletle doldurması ve insanlar ve kendisi arasında bir feyiz kaynağı olması için 1176 yıldır hayatta tutmaktadır ve ne kadar daha O hazretin hayat süreceğini de yalnız Allah bilmektedir. Bu esnada adalet ve özgürlüğe susayanlar ve ilahi değer ve ahlaki erdemlerin yeryüzüne hâkim olmasını isteyenlere düşen görev, öncelikle hayatlarını Allah’ın istediği bir şekilde düzene koymaları ve daha sonra bu değerleri diğer insanlara aktarmalarıdır ve tabii ki İmam Mehdi ve zuhuru için dua etmeyi de unutmamalıdırlar.
Peygamberimizden ve İmamlarımızdan Hz. Mehdi Hakkında Hadisler
1 – Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Mehdi benim soyumdandır. Adı adımdır ve künyesi künyemdir. Yaratılış ve ahlak olarak insanlar içinde bana en çok benzeyendir. Onun insanların şaşırıp yoldan sapacakları bir gizlilik dönemi vardır. Ardından göktaşı gibi parlayacaktır ve zulüm ve haksızlıkla dolan yeryüzünü adalet ve hak ile dolduracaktır.”
2 – Esbeğ b. Nebate şöyle diyor: Hz. Ali’nin yanına geldim. Onu eliyle toprağı karıştırırken düşünür bir halde buldum. Ey Emire’l Müminin! Ne oldu seni toprağı karıştırarak düşünür bir halde görüyorum, yoksa toprağa bir alakan mı var, dedim. Buyurdu: ‘Hayır, vallahi hiçbir zaman ne toprağa ve ne de dünyaya gönül bağlamadım. Ancak benim dokuzuncu kuşak torunum olarak dünyaya gelecek çocuğu düşünüyordum. O, Mehdi’dir. Yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve hak ile dolduracaktır.”
3 – İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu ümmetin kaimi (İmam Mehdi’nin lakabı) benim sekizinci torunumdur. O gizlenecektir ve hayatta olduğu halde mirası paylaştırılacak kişidir.”
4 – İmam Zeynel Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim’de (Mehdi) Hz. Nuh’tan bir gelenek vardır ve o uzun ömürlü olmaktır.”
5 – İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “ Kim bütün imamları kabul edip Mehdi’yi inkâr ederse, aynı bütün Peygamberleri kabul edip de Hz. Muhammed’i inkâr eden kişi gibidir. (Bunun üzerine) Ey Allah Resulünün torunu! Acaba Mehdi senin soyundan mı gelecek, diye sorulmuş ve İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: O yedinci İmamın dördüncü torunudur. O, sizin gözlerinizden gizli olacaktır (aranızda olduğu halde O’nu tanımayacaksınız.)
6 – Abdul Azim Hasani şöyle diyor: Ben efendim ve seyidim İmam Muhammed Taki’nin yanına gittim ve ondan Kaim hakkında bilgi almak ve onun Mehdi olup olmadığını sormak istiyordum. Ancak İmam Muhammed Taki (daha ben sorumu sormadan) söze başladı ve şöyle buyurdu: “ Ey Ebu Kasım! Bizim Kaimimiz gizliliğinde beklenilmesi farz olan ve zuhur ettiğinde de itaat edilmesi gereken Mehdi’nin ta kendisidir. O, benim üçüncü kuşak oğlumdur. Hz. Muhammed’i Peygamberliğe seçen ve bizleri İmamete has kılan Allah’a andolsun, eğer dünyanın ömründen bir gün kalsa bile Allah o günü öyle bir şekilde uzatır ta ki O zuhur eder ve zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adalet ve hak ile doldurur. Allah, aynı Musa’nın işlerini düzelttiği gibi O’nun işlerini de bir gecede düzeltir. Zira (Musa) ailesi için ateş bulmak amacıyla gittiği Tur dağından Peygamber olarak gelmiştir. Bizim Şialarımızın ve taraftarlarımızın en faziletli amelleri ferec ve kurtuluşu (İmam Mehdi’nin zuhurunu) beklemektir.”
7 – İmam Ali Naki (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Benden sonra İmam, oğlum Hasan (Askeri)dir. Hasan’dan sonra da (İmam)zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adalet ve hak ile dolduracak olan oğlu Kaim/Mehdi’dir.
8 – Ahmet b.İshak b. Saad şöyle diyor: Ben İmam Hasan Askeri’nin huzuruna vardım ve ondan kendisinden sonraki varisini soracaktım ki, İmam benden önce söze başladı ve şöyle buyurdu: “Ey Ahmet b. İshak! Allah Âdem’i yarattığı günden beri yeryüzünü hüccetsiz bırakmadı ve kıyamete kadarda yarattıkları için yeryüzünü hüccetsiz bırakmayacaktır. O hüccetin sayesinde yeryüzü ehlinden belaları def eder ve O’nun sayesinde yağmurları yağdırır ve O’nun hürmetine yeryüzünün bereketlerini sunar.
Ben ey Allah Resulünün torunu! Senden sonra İmam ve halife kimdir, diye sordum. Bu esnada İmam perdeyi kaldırdı ve evin içine girdi. Bir müddet sonra çıktığında boynunda üç yaşlarında yüzü dolunay gibi parlayan bir çocukla geri döndü ve şöyle buyurdu: Ey Ahmet b. İshak! Eğer Allah ve hüccetleri yanında bir değerin olmasaydı sana bu oğlumu göstermezdim. Bu (çocuk) Peygamberin adını ve künyesini koyduğu kişidir ki zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adalet ve hak ile dolduracaktır.[10]
EHLİ BEYT CAMİİ
Özgür ARAPOĞLU
[1] – Sa’dus’Suud, s: 37.
[2] – Ankebut: 14.
[3] – Emalii Saduk s: 413.
[4] – el- Kamil’u Fit’tarih c. 1 s:59.
[5] – Nisa: 157 – 158.
[6] – el-Havi lil Fetava s: 81.
[7] – Bakara: 260.
[8] – Taha: 77-80.
[9] – Kehf: 9- 25.
[10] – Yukarıdaki hadisler Kemalu’d-Din ve Temamu’n-Nime Kitabı s: 271 – 374’den nakledilmiştir.
Özgür ARAPOĞLU
Latest posts by Özgür ARAPOĞLU (see all)
- Bunaltılan Alevi Kimliği (1) - 13 Ocak 2013
- Hz. Ali’nin (a.s) Mucizevi Doğumu - 16 Haziran 2011
- Muharrem Ayına Girerken - 05 Aralık 2010
- Gadiri Hum Velayet Bayramı Kutlu Olsun - 16 Kasım 2010
- Gerçeği Bildikleri Halde Görmezden Gelen Körler - 19 Eylül 2010