Hadislerle Salavatın Önemi ve Şekli
Hadislerle Salavatın Önemi ve Şekli
İslam dininin kendine özgü bir takım ahlaki kural vê adapları vardır. Örneğin, insan; annesine, babasına, hocasına, evladına, ailesine, komşusuna ve arkadaşlarına, hatta Allah’ın insana verdiği dil, el, kulak, göz ve ayağa vs. karşı bir takım ahlakî adaba riayet etmekle mükelleftir. O vazifelerden biri Hz. Peygamber’e ve Ehl-i Beyt’ine, İslam’a ve Müslümanlara yaptıkları onca hizmetlerine karşılık saygı göstermek ve gönülden onları sevmek, emirlerine itaat etmek, her yerde ve her zamanda Allah’ın onları özel rahmetiyle anmasını istemektir. Bu da salat getirmekle yapılabilir. Kur’an, Allah Teala’nın ve melekleri’nin onlara salat getirdiğini açıklamış ve inananların da onlara salat getirmesini emretmiştir. Bu husustaki ayet şöyledir:
“Allah ve melekleri Peygamber’e salat getirmekte (Peygamber’e özel rahmet dilemekte). Ey iman edenler, siz de ona salat getirin ve onu özel selamla selamlayın” (Ahzab/ 56)
Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’ine salavat getirmenin birçok fayda ve neticeleri de vardır. Salavat, insanın Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’ine olan sevgi ve bağlılığının aratmasına sebep olur. Bu ise işlerinde onları daha çok örnek almasını sağlar. Bunun sürekli aile ve toplum genelinde tekrarlanması, arayış içinde olan yeni nesli ilk baştan belli örneklerle tanıştırır. Bu da onların Ehl-i Beyt’in muhabbetiyle yetişmelerine sağlıklı bir zemin hazırlar. Aslında Ehl-i Beyt kurtuluş gemisidir, ilim kapısıdır, hakla batıl arasında ölçüdür, ilahî hüccetlerdir.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse biz Ehl-i Beyt ile kıyaslanamaz.”
(Kenz-ul Ummal, h. 34201. Zehair-ul Ukba, s. 17)
Kurtuluş isteyen, ilim isteyen, bağışlanmak isteyen Ehl-i Beyt’in kapısını çalmalıdır. Bütün amellerinde onları örnek almalıdır.
İşte bütün bunlardan dolayı, hadis ve rivayetlerde salavatın önemi özellikle vurgulanmıştır. Salavat’ın toplum ve bireyi eğitici etkileri birçok yönden incelenebilir. Ama bu ayrıntıları başka bir zamana bırakarak şimdilik konumuz olan “Hadislerde Salavatın Önemi Ve Şekli” meselesine ve sonra da salavatın tahrif edilişine değineceğiz.
Hadislerde Salavatın Önemi
Bu bölümde Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarından salavatın önemi ve fazileti hakkındaki hadislerden bir kısmını sunacağız:
Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Cebrail’e, amellerin en sevimlisi hangisidir?” diye sorduğumda, “Ey Muhammed! sana salavat getirmek ve Ali b. Ebi Talib’i sevmektir” dedi.”
“Bana ve Ehl-i Beyt’ime salavat getirmek, nifakı (iki yüzlülüğü) giderir.”
“Kıyamet günü insanların bana en yakını, bana en çok salavat getirendir.”
“Kim namazda bana ve Ehl-i Beyt’ime salavat getirmezse, namazı kabul olmaz.”
“Kim bana bir defa salavat getirirse, Allah (c.c) onun üzerine bir afiyet kapısı açar.”
“Kim bana bir defa salavat getirirse Allah Teala ona on defa salavat getirir; kim bana on defa salavat getirirse, Allah Teala ona yüz defa salavat getirir; kim de yüz defa salavat getirirse Allah Teala ona bin defa salavat getirir; kim bana bin defa salavat getirirse Allah Teala onu kesinlikle ateşte azap etmez.”
“Salavat getirdiğinizde sesinizi yükseltin. Çünkü yüksek sesle salavat getirmek, nifakı yok eder.”
“Ya Ali! Sana bir müjde vereyim mi?” diye buyurdu. Ali (a.s): “Evet, buyurun” demesi üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Cebrail bana haber vedi ki, ümmetimden bir kişi bana salavat getirirse, gökyüzü kapıları onun üzerine açılır, melekler yetmiş defa ona salavat getirirler… ve ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür…”
“Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salavat getirmedikçe gökten duanın icabete erişmesi engellenir.”
İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
“Kıyamet gününde Muhammed ve âl-i Muhammed’e salavat getirmekten daha üstün bir amel yoktur.”
“Fitre zekatı, orucun; Hz. Peygamber ve Ehl-i Beytine salat ise namazın tam olmasına sebep olur.”
“Kim yüz defa Allah’ım! Muhammed ve âl-i Muhammed’e salavat getir derse, yüz haceti, otuzu dünya haceti olmak üzere kabul olur.”
İmam Cafer Sadık’a (a.s) bir demet çiçek getirdiklerinde onu aldı, kokladı ve gözlerinin üzerine koyup şöyle buyurdu: “Kim bir çiçek alır onu koklar, gözlerinin üzerine koyar ve sonra: “Allah’ım Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salavat getir” derse, çiçeği yere bırakmadan günahları bağışlanır.”
İmam Rıza (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Günahlarının kefaretine gücü yetmeyen kimse, Muhammed ve âl-i Muhammed’e çok salavat getirsin. Çünkü salavat günahları yok eder.”
Hadislerde Salavatın Şekli
Seyyid Murtaza Hüseynî el-Firuzabadi “Fezail-ul Hamsa” adlı eserinde şöyle yazıyor:
Salavatın nasıl getirileceği konusunda pek çok hadis vardır. Suyuti’nin “ed-Durr’ul-Mensur” adlı kitabında, Ahzab suresi 56. ayetin tefsirinde kaydetmiş olduğu hadislerden bir kısmı şöyledir:
“Buharî, Sahih’inin “De’vat” bölümünün Hz. Peygamber’e salavat getirme babında şöyle naklediyor: Abdurrahman b. Ebu Leyla dedi ki: “Ka’b b. Acre, beni gördüğünde, sana bir hediye vereyim mi?” dedi ve sözüne şöyle devam etti:
“Resulullah (s.a.a) bizimle görüşmeye geldiğinde, kendisine nasıl selam vermemiz ve salavat getirmemizi öğretmesini istedik. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle söylememizi buyurdular:
“Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala âl-i İbrahim. İnneke Hamidun Mecid. Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala âl-i İbrahim’e inneke Hamid’un Mecid.”
Bu hadisi Nesai, İbn-i Mace, Ebu Davud, Hakim, Ahmed b. Hanbel, Daremi, Beyhaki, Ebu Nuâym, Tahavi, Hatib-i Bağdadi ve diğer hadis bilginleri Ka’b b. Acre’ye yetişen farklı senetlerle nakletmişlerdir.
Sahih-i Muslim’in salat kitabının “es-Salat-u Alen Nebiyyi Ba’de Teşehhud” babında Ebu Mes’ud el-Ensarîden şöyle nakledilmiştir:
Resulullah (s.a.a) Sa’d b. Ubade’nin toplantısında bizim yanımıza geldi. Bu sırada Beşir b. Sa’d Resulullah’a (s.a.a); “Allah bize, sana salavat getirmemizi emretmiştir; öyleyse, sana nasıl salavat getirelim?” diye sordu. Resulullah (s.a.a) sustu, cevap vermedi. Biz, keşke bu soru sorulmasaydı dedik.
Sonra Resulullah (s.a.a), “Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala âl-i İbrahim ve barik ala Muhammed’in ve ala âl-i Muhammed kema barekte ala âl-i İbrahim’e fil âlemin. İnneke Hamid’un Mecid” sonra: “Selam da bildiğiniz şekildedir” buyurdular.
Sahih-i Nesai’nin c.1, s. 190’da Zeyd b. Harice’den şöyle nakledilmiştir: Benim sorum üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Bana salavat getirin, dua etmekte gayret edin ve şöyle deyin: “Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala Âl-i Muhammed.”
Bu hadisi, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Nuaym, “Hilye” kitabında, Tahavi “Müşkül’ul-Asar”da, Menavi “Feyz’ul-Kadir”de ve İbn-i Esir, “Usd’ul-Gabe”de nakletmişler.
Yine aynı hadis, “Feth’ul-Bari, c.13, s.411’de, “Müstedrek-i Hakim” c.1, s.269’da, Sünen-i Beyhaki, c.2, s.279’da, Tefsir-i Taberi, c.22, s.31’de, Tarih-i Bağdadi, c.8, s.142’de, Sünen-i Darukutni, s.135’de, Fezail’ul-Hamse, c.2, s.253’de birbirine yakın tabirlerle nakledilmiştir.
Yine Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Kim bana salavat getirdiğinde Ehlibeyt’ime salavat getirmezse, cennet kokusunu alamaz.”
İmam Cafer Sadık (a.s), Kabey’e yaslanarak “Allahumme salli ala Muhammed” diyen bir kişinin sözünü duyunca, “Salavatı eksik söyleme, bizim hakkımızda zulüm yapma ve “Allahumme salli ala Muhammed’in ve Ehlibeytihi” diye salavat getir” buyurdu.
Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu da nakledilmiştir:
“Bana ebter (eksik) salavat getirmeyin, Ehlibeytime de salavat getirin; onları kesip atmayın. Çünkü kıyamet günü benim soyum hariç bütün soylar kesilecektir.”
Acı Bir Gerçek
Salavatın şekli hakkında görüldüğü gibi hadisler çok açıktır. Yani Resulullah (s.a.a), Kuran-ı Kerim’in asıl beyan edicisi olarak salavatın nasıl getirileceğini açıkça beyan ederek salavat getirirken kendisine ve Ehl-i Beyt’ine bir arada yani kendisiyle birlikte Âl-i Muhammed’e salavat getirilmesini emretmiş ve bunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklamıştır. Ama bu hususta Müslümanlardan bir çoğu bu emre uymamak ve salavat getirirken Âl-i Muhammed’e (Ehl-i Beyt’e) salavat getirmek hususunda Emevilerden kalan kötü bir adeti sürdürmekte ısrar ediyorlar. Böylece Hz. Peygamber’in sünnetini bırakıp Emevilerin sünnetini ölçü alıyor ve ona uyuyorlar.
Şaşkınlık içinde insan görüyor ki, Resulullah sallahu aleyhi ve âlih’in ismi geçince, ister yazıda, ister konuşmada olsun “sallahu aleyhi ve sellem” veya “aleyhis selam” veya “alehis selatu ves selam” denilmektedir. Yani yalnızca Hz. Resulullah’a salat getirilerek Ehl-i Beyt unutuluyor. Böylece Resulullah’ın (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin hakkında ve özellikle salavat hususundaki emirleri göz ardı edilmiş oluyor.
Sonuç
Resulullah (s.a.a)’in sünnetini inceleyen herkes, Resulullah (s.a.a)’in sünneti gereğince salavat getirirken Peygamber (s.a.a) ile birlikte onun âlina yani Ehl-i Beyt’ine de salavat getirmenin kesin sünnetle sabit olduğunu görür ve bu hususta Ehl-i Sünnet arasında namaz dışındaki yaygın olan salavat getirme biçiminin tahrif olduğunu anlar. Elbette ki, Ehl-i Beyt’e karşı tarihteki zulümlerden haberdar olan araştırmacılar biliyorlar ki, bu gibi tahriflerin İslam tarihinde birçok örneği vardır. Bazıları zamanla kaldırılmışsa bazıları da halen yaşanmaktadır.
Müslümana düşen vazife bu hususta Emevilerin ve Abbasilerin sünnetinden kurtularak mütevatir hadislerle sabit olan Resulullah’ın sünnetini araştırıp öğrenmek ve ona uymaktır. Sözümüzü bu temenniyle keserken konuyla ilgili Şafi’ye ait bir şiirin tercümesiyle noktalayalım:
“Peygamber’in Ehl-i Beyt’ini candan sevmek, Rafizilikse,
Yerde beşer, gökte melek, Rafizi’dir bu desin hepsi de hakkımda benim.”
Not:
Biz baştan beri salavatı doğru bir şekilde söylemeğe gayret gösterdik. Yani Resulullah’ın ismi gelen yerlerde hata bulduğumuz salavat şeklinin simgesi olan (s.a.v) yerine “sallahu aleyhi ve âlihin” simgesi olarak (s.a.a)’yı kullandık. Böylece (s.a.a) simgesi “sallah-u aleyhi ve âlih” olarak okunmalıdır.
Fahrettin ALTAN
Latest posts by Fahrettin ALTAN (see all)
- Beğenilmiş İnanç - 09 Ekim 2010
- Ramazan Ayı ve Oruç Hakkında Kırk Hadis - 23 Ağustos 2010
- Kur’an ve Hadislerde Ehl-i Beyt (a.s) - 23 Ağustos 2010
- Hadislerle Salavatın Önemi ve Şekli - 23 Ağustos 2010
- Aleviler Namaz Kılmak Zorunda Mı? - 23 Ağustos 2010