Teoman Şahin (biralevi) İle Röportaj
Önce kendinizi tanıtır mısınız?
Klasik bir tanıtım yapayım,1961 Çorum doğumluyum.İlk,orta ve lise öğrenimini
Çorumda tamamladıktan sonra 1985 yılında A.Ü.Hukuk fakültesini bitirdim, 1986 da evlendim,Çorumdaki avukatlık stajından sonra kısa dönem askere gittim ve halen Çorumda avukatlık yapmakta olup üç çocuk babasıyım.
1-Uzunca bir süredir kullandığınız ‘biralevi’ nickini neden seçtiniz? Ve bunun deşifre edilmesi canınızı sıktı mı?
Alevilik konusundaki teorik ve pratik çalışmalarım hakim ve batıl güçleri rahatsız etmişti,aydın henüz kavrayamamış ve avamda algılayacak konumda değildi,söylediklerim ve yazdıklarıma karşı peşin hüküm ve yargılar oluşturulmuştu ve bunların doğruluğu araştırılmaksızın,düşünülmeksizin reddedilme eğilimi başlatılmıştı.Bu prangayı kırabilmek için ‘biralevi’nickini kullanmayı denedim ve tuttu.Zaten yakın zamanda açıklamayı düşünüyordum, deşifre eden arkadaşı da kötü bir iş yaptı anlamında yargılamıyorum hatta bana yardımcı olduğunu da memnuniyetle söylemeliyim.Zaten hacker dolu bir ortamda kimliklerin gizli tutulması mümkün değildi ve kimliğimin de illegal yada gayri ahlaki bir yanı yoktu pek çok kişi biliyordu ve zamanla güven ilişkisi kurduğum kişilere de söylüyordum.
‘Biralevi’düşünülerek yapılmış bir seçim değildi,aniden aklıma geldi,sevimli gözüktü hatta beğenilirse devam etsin diye dahi düşündüm,iki alevi,ikinci alevi,üçüncü vs…sonsuza kadar gidebilirdi ne yazık ki birde kaldı (Gülüşmeler)
2-Anadolu Aleviliği kavramına neden karşı çıkıyorsunuz?
Öncelikle söyleyim karşı çıkışım Alevilik kavramına değil bunun Anadolu kelimesiyle birlikte kullanılmasına ve bununla evrenselliğinin ortaya çıkmasına engel olunmasınadır.
‘Anadolu Aleviliği ‘kavramı daha çıkışında SAKAT,EKSİKLİ,FALSOLU ve NEGATİF bir içeriği barındırıyor.Özelliklede Anadolu’da yaşayan ve kendisini Alevi olarak ifade eden insanların TUTSAK’lığını ifade ediyor.Bu kavramı Anadolu da yaşayan Aydın’ların zindanı,prangası olarak görüyorum.
Kavram daha ilk aşamada bilgi ve düşünceyi sınırlıyor.Aleviliğin evrenselliğini kısıtlıyor.Zaten bu anlamda da kötü niyetliler tarafından savunuluyor.
Hatta öylesine ki kendileri ve başkaları için GLOBAL yada EVRENSEL AÇILIMLAR icat etmeye çalışanlar dahi söz Aleviliğe ve Alevilere gelince ‘Siz Anadolu Alevi’sisiniz;Onlar ise vs vs ’şeklinde aslında panikten doğan bir tavır sergiliyorlar.Bu kavramın değişik varyantlarında da ‘Türk Müslümanlığı yada Anadolu Müslümanlığı’ gibi terimlerde kullanılıyor.Bunların hepsini bir KORKU İFADESİ olarak değerlendiriyor ve algılıyorum1980 li yıllara kadar Anadolu Aleviliği gibi bir kavram kullanılmazken 80 li yıllarda birden karşımıza çıkıyor,çıkışındaki ifade aslında çıkış nedenini de belirliyor.’Siz Anadolu Alevisi,Onlar Şii,Anadolu Aleviliği başka Şiilik başka!’böylece daha ilk çıkışında neden bu kavramın çıkarıldığı da anlaşılmış oluyor.Ben Biralevi Aydını olarak bu kavramla teorik mücadelemi sürdürmek zorundayım,Bu kavram Anadolu da yaşayan ve kendisini Hz.Ali dostu kabul eden her insanın akli gelişimi için ‘ F Tipi’ cezaevi etkisi yaratıyor.
Anadolu topraklarında 12 İmamların İslami anlayışının yayılmasından korkanlar ‘Anadolu Aleviliği’ kavramıyla düşüncelere pranga vuruyorlar. .Bu kavramla yapmaya çalıştıkları çok basit ve anlaşılır:Korkuyorlar ve zindana atıyorlar.Oniki İmamların görüşlerinden KORKUYORLAR ve Anadolu Aleviliği kavramıyla düşünceleri zindana atıyorlar.Çıkışımızı yakın görüyorum.
Yine ekliyorum ALİ’SİZ ALEVİLİK projesi de Anadolu Aleviliği türünden geliştirilmek istenen sakat amaca hizmet etmek için yapılan bir denemeydi ve şükür ki tutmadı.
3-İki Emanet dışında Sünni İslam ile aranızda en önemli ayrılık nedir?
‘Ben size paha biçilmez iki emanet bırakıyorum.Biri Allah’ın kitabı Kur’an diğeri Ehli Beytimdir,İkisine birlikte sarılanlar kurtulacaktır.’şeklindeki hadis sahih olup pek çok Sünni kaynakta da nakledilmektedir.Ancak ne yazık ki Emevi,Abbasi ve Osmanlı saltanatlarının etkisiyle olsa gerek resmi Sünni anlayış bu hadisi ya bilmemekte! yada önemini kavrayamamaktadır.Bu ilk bakışta basit bir ayrım gibi gözükmesine karşın dinin algılanması,yaşanması ve özelliklede pratikte anlamını bulabilmesi gibi noktalardan baktığımızda ciddi farklılıklarda doğurmaktadır.
Sünni İslami anlayış ile aramızda Kur’an’ın varlığı yada önemi konusunda ayrım yok ;ancak nasıl anlaşılması gerektiği konusunda ayrım bulunmaktadır.Bu da bizim Kur’anı öncelikle Ehli Beyt’ten öğrenme konusundaki temel bakışımızdan kaynaklanmaktadır.Sünni İslam Ehli Beyti genelde kabul etmesine karşın,önemini ve önceliğini kavrama konusunda titiz davranmamakta ve buda birçok konuda farklılıklara neden olmaktadır.
Bu iki emanete farklı baktığımız sürece başka farklılık aramaya gerek olmadığını düşünüyorum.Bu yeterli bir ayrım olup başka farklılıkların bu noktada önemli olmadığını düşünüyorum.Burada ayrılıyorsak başka ayrılıklar önemsiz kalıyor.En önemli ayrılık bu nokta olup,başka ayrılık noktaları ‘solda sıfır’ anlayışı çerçevesinde değerlendirilmelidir.Yani DAHA NE OLSUN
4-Hz.Peygamberin vefatından sonra Ehli Beytin siyasi olaylardaki rolü nedir?
Ehli Beyt’in temsil ettiği değer yargısı İslam’ın kendi yargısı olması sebebiyle İslam tarihindeki tüm sürecide direkt olarak etkiliyor.İslam’ın çizgisini Ehli Beyt’e karşı yapılan mücadele belirliyor.Temelde Ehli Beyt’e karşı mücadele edenler bu mücadeleyi İslama karşı yaptıklarını da biliyorlar.Saltanat bu espriden doğuyor.Ancak avam bunları değerlendiremiyor.Bilinçli aydınlar ya susuyor ya susturuluyor.Her Ehli Beyt İmamı bu siyasi mücadelede tabiri caizse BAŞ ROLÜ oynuyor,Turnusol olma özelliği var.Ve her başrol oyuncusunun karşısında da İslam düşmanı değerlerin temsilcisi bir kimlik bulunuyor.Ehli Beyt İmamları HAKKI ,karşısındaki güçler BATILI temsil ediyor.Ancak ne yazık ki Ehli Beyt ve Taraftarlarına MUHALİF damgası vuruluyor,oysa tarih HAK ve BATIL mücadelesi olup asıl muhalif Ehli Beytin karşısındaki güçlerdir.Allah’ın hakimiyeti ASIL olup,muhalif kanadı temsil edenler Ehli Beyte karşı çıkanlardır.Sanırım bu noktada GERÇEK İKTİDARIN kimde olduğu konusunda yanlış algılamalar var.Biz iktidarız ve asıl muhalefet bizim karşıt gruplarımızdır.Tabi iktidarın kaynağı yada meşruluğu konusunda yanılanlar asla bu noktayı kavrayamayacaklardır.
5-Anadolu da ilk defa 12 imamların adı ne zaman duyuluyor? Kimler tarafından duyuruluyor?
14. YY Anadolu tarihindeki münferit yada bireysel tarihi sürprizleri bir yana bırakırsak PİR SULTAN ABDAL bu noktada öne çıkıyor.Düvezi İmam konusundaki kararlılığını ve bu noktadaki meşruluğunu ve meşhurluğunu göz önüne alırsak ve mutlaka da bir isim önereceksek Pir Sultan’ı ÖNCÜ kabul edebiliriz.Bu isim gerçek tarihinde açıkça ele verdiği bir isimdir.Zaten 12 imamların öncelikle isimleri duyuluyor,bilgileri gelmiyor,süreç Yavuz ve Kanuniyle kesiliyor.Bu iki padişahın Yahudilerle işbirliği yaparak DEVLETİN BEKASI !gerekçesiyle Alevi katliamlarına girişmeleri İslami açıdan düşündürücüdür.
Yine 2. bir Pir Sultanın bunca sene içinde çıkmaması da bir o kadar düşündürücüdür.Halk Ozanlarının temelde bir hataları olduğunu düşünmeleri gerekiyor,Günümüzde Pir Sultan adına örgütlenerek Pir Sultanın fikirlerini sansürleyenlerin bu süreçte VEBALLERİ olduğunu görüyoruz.Yinede UMUTLUYUZ sabırla bekliyoruz.
6-12 İmam olgusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Bunlar nasıl seçilmişler?Kimler tarafından seçilmişler?Neden 12 sayısı?
On iki İmamlar Allah tarafından Peygambere bildirilen insanlardır. Bazı kaynaklarda Peygamberimizin bunların isimlerini tek tek saydığı da belirtilir.
Her bir önceki İmam bir sonraki İmamın ismini bildirmiştir.Hasan ve Hüseyin kardeş olup bunların dışındaki tüm imamlar bir önceki İmamın oğludur.İmamların birden çok oğlu olmasına karşın oğullardan sadece birisi İmam tayin edilmiştir.
Neden 12 sayısını cevabını mutlak anlamda verebilmek zor.Tabi ki bir esprisi var.Neden 12 havari? Neden 12 ay?Neden Romalıların 12 konsülü vardı? Yada Hz.Musa’ya 12 kavimden 12 yardımcı ve temsilci seçilmişti?Hititlerin neden 12 asker motifi var? diye de sorulabilir.Tabi İmamların sayısı değişik olsaydı da neden? diye sorulabilirdi.
Bu soruyu günümüz pratiğinde önemli ,öncelikli yada gerekli görmüyorum.Ama sorulabilen bir her sorununda bir cevabı olması gerekiyor,belki ilerleyen tekamül sürecinde cevabı daha iyi anlayabileceğiz.
7-Seyitlik,dedelik,Pirlik kavramlarını açıklarmısınız?
7-Seyitlik kelime anlamıyla aslı Arapça ‘efendim,ağam,büyüğüm’anlamında olup İslami zeminde Peygamber soyuna dayanmayı ifade ediyor.Dedelik ise Şaman Türklerinin kültürel yapısında Yaşlı,tecrübeli,Eren,Manevi önder,Öncü anlamını taşıyor.Dede Korkut türünden öğüt verici,eğitici bir sıfat yada durumu ifade ediyor.İslam öncesine ilişkin bir kavram olan dedelik İSLAMİLEŞEREK ! Seyitlikle özleşmiş,eşanlamlılık kazanmıştır.PİR’de zamanla İslamileşmiş olup orjininde Öncü,yaşlı,tecrübeli anlamını taşıyor.İsim bilim kökü anlamında Seyit Arapça,Dede Türkçe,Pir Farsça kök olmak üzere tarihi süreçte benzer anlamlar kazanmışlardır.
Bilimsel bilgide titiz biraydın bu farkları ortaya koymalıdır.12 İmam soyundan olduğu net olarak ortaya konan kişilere Seyit demeyi ve bu noktada dede ve pir kelimelerini kullanmamayı öneriyorum.
8-Sünni-Alevi ihtilafı nasıl başlamış ve nasıl körüklenmiştir?
Günümüz somutunda bu durum sadece ihtilaf olarak değil farklılık olarak da değerlendirilmelidir.Ama ne yazık ki soruda belirttiğinizde gerçekliktir.Farklılık ihtilafa,ihtilaf husumete,husumet ayrılıklara dönüşmüştür.Yaşanan saltanat süreçleri aynı zamanda farklılıkların körüklenme süreçleridir.
İslam Peygamberi yaşarken ortaya çıkma şansı bulamayan süreç,Emevi döneminde başlayarak Abbasi ve Osmanlıda kök sürmüştür.Peygamber sonrası İslami bilginin Ehli Beyt imamlarından alındığı süreçte Ehli Beyt karşıtı düşünce kendisini ‘BİZDE EHLİ SÜNNETİZ’ şeklinde ifade etmiş buda zamanla kendisini formülize etmiştir.Bu noktada Sakiyfe toplantısında bulunanların hepsinin sorumlu olduğunu düşünüyorum.Bazıları isim olarak fazla öne çıkmış olmasına karşın ismi arka planda kalanlarında büyük sorumlulukları bulunuyor.Tarihin onları yeterince yazmayışı onları kurtaramaz diye düşünüyorum.
Çözüm ORTAK NOKTALARIN geliştirilmesi ve farklılıkların TABULARDAN KURTULMUŞ bir bilgi ve muhakeme yöntemiyle Alim ve Aydınların dialoğuyla giderilmesi mümkündür.Bu süreç yeterli olmasa da başlamıştır ve memnuniyet vericidir.Bu birlikteliği yaşamın kendiside dayatmaktadır.Irak’ta olanları düşünün,Onlar Alevi-Sünni ayrımı yapmadan katlediyorlar ve bu bize doğruyu dayatıyor.
9-Hz.Ali camide şehit olduğu için,camiye gitmemek düşüncesi doğru mu?
Tam tersi doğrudur.Sırf bu gerekçeyle dahi Camiye,mescide ve namaza sahip çıkmalı ve sarılmalıyız.Bizim Ali dostluğumuz Ali’nin sevdiği şeylere de sahip çıkmamızı gerektirir.Cami yada mescitlerin önemiyle ilgili bir çok ayet ve hadis var,12 imamların anlatıları ,tavsiyeleri var.Hz.Ali’ye camide ,namazda şehit olmak yakışırdı ve öylede olmuştur.Hatta bir sohbetimde: ‘Eğer Kabenin içinde doğan Hz.Ali namazda ve mescid de şehit olmasaydı,O’nun Aliliğinden şüphe ederdim’ demiştim ve salon buz kesmişti! Bulunduğumuz konum budur. Bu gerekçeyi Bektaşi dergahı Aleviler için sıkça kullandı ve ne yazık ki başarılı! da oldular.Ancak cahilleri ikna eden bir mantık zinciri söz konusu ve günümüzde Alevi aydını bunu artık kullanmıyor.Avamın da böyle bir mantığı artık aşması gerekiyor.Aydının aldığı yola nazaran avamın yolu uzun sürüyor,1987 li yıllarda Çorum’da Diyanet işlerinden bağımsız olarak ve içerisinde Ehli Beyt fıkhının uygulandığı Ehli Beyt camisini yaptık ve ibadete açtık bahsini ettiğiniz çarpık muhakemeyi aştık.Cami düşüncesinin kitlesellik kazanması konusunda bize düşen sabretmektir,sabredeceğiz.
10-Bir Alevi Hz.Ali’yi sevmekle Ehli Beyte saygı duymakla Kerbela faciasına üzülmekle görevlerini yerine getirmiş oluyor mu?İbadet vazifelerinden kurtulur mu?
Tabi ki HAYIR! Ama şunu da söyleyelim ki böyle bir söylevi İYİ BİR BAŞLANGIÇ olarak kabul etmek gerekir.
Gereklidir ama yeterli değildir diyebiliriz.Bunlarında SAMİMİ bir duruşla yapılırsa ibadet değerleri vardır ancak İslami ibadet sadece bunlardan oluşmuyor,Dinin ayrıntıları dediğimiz noktalarda çok önemlidir.
Hele yaşam pratiğine tavır olarak,takva olarak,temel bakış olarak yansımıyorsa ne yaparsanız yapın boştur.Zira ibadetlerin bizi kötülüklerden uzak tutması temel kriterdir.
11-Sayın Şahin;Alevilere söylenen yalanlar üst başlığı ile Bektaşilik Soruşturması adlı bir kitabınız yayınlandı.Bütün inanç gruplarının kendi içindeki tapınım farklılıklarına rağmen bunu bir zenginlik kabul edip birleşmenin,irileşmenin amacını gütmekteler.Siz ise bu çalışmanızda Bektaşiler ile Aleviler(şia)arasındaki farkı ortaya koymaya çalışıyorsunuz.Neden bu ayrışma gerek duydunuz?
Bektaşiliğin ;Osmanlı sultanı 2.Bayezid tarafından YABANCI UNSURLARI denetlemek ve Sünnileştirmek için kurulduğunu;zamanla dönüşüm ve değişimler geçirerek bugünkü görünümünü kazandığını,içinde bir çok İslam dışı kültür ve dinsel parça taşıdığını biliyoruz.
Şimdi ben size soruyorum:Kim yada kimlerle hangi ilkesel zeminde birleşeceğiz?Bunların bir başı yok ki oturup konuşalım,bir temelleri yok ki tartışıp mukayese edelim,karşımızda tam bir karmaşa ve ne yaptığını neden yaptığını bilmeyen nereye götürüldüğünün farkında bile olmayan bir toplum var.Ne yazık ki Alevi aydını !’da bu kaosun içinde çırpınıp duruyor.Keşke Ehli Beyt yada On iki İmamların sevgisi konusunda samimi olsalardı ne yazık ki değiller bunun bir çok nişanesi var.Anlattıkları kuru bir sevgiden ibaret ve bunda dahi samimi değiller,Sözüm ona KURNAZLIK yapıyorlar.
‘Namaz yok,niyaz var diyen,İçkiyi dem yada dolu olarak içmeyi helal sayan,Hac yoktur,biz ölüye değil diriye gideriz diyebilen,Kalbimiz temiz masalıyla ibadetleri önemsiz sayan,Hz.Ali yolunu cem,saz,semah ve dedelik olarak sunan,40 lar hikayesi! diye bir masalla kitleleri yüzyıllarca uyutan,oyalayan,14 masumların isimlerini bile çarpıtan,Ramazan orucuyla alay eden,Kur’ana dahi şüpheyle bakan’ bir anlayışla nasıl birleşeceğiz? Diyelim ki birleştik nereye kadar yürüyebiliriz? Temiz olanla pis olanın karışması doğru bir tarz mıdır?
Bu sadece Bektaşilerin saçmalıklarına,İslam dışılıklarına meşruluk kazandırır,Aydınlanma sürecini geciktirir.Hadi popülist olalım ve gelecek nesilleri düşünmeyelim,peki mahşeri vebali kim üstlenecek ve neden üstlenelim?Bunların saçmalıklarına göz yumarsak ahiret günü,hesap günü yüzümüz nasıl ak olacak?
Sağlıklı bir temel yada alt yapı için ayrım noktalarının da teşhis ve tespiti gerekiyor.Alevi-Bektaşi ayrımı günümüzün temel çelişkisi durumundadır.Bunu tespit etmiş bulunuyoruz.Bu ayrım zorunludur kim ne yaparsa yapsın önüne geçilmesi mümkün değildir.Alevilik temelde VAHYE Bektaşilik ise KÜLTÜREL SENTEZLERE dayandığına göre bu ikisini ayırmak gerektiğini fark edebilmemizi Allah’ın bize verdiği NİMET olarak kabul ediyorum.Keşke bu farklılığı yada bunun Anadolu insanı için temel çelişki olduğunu yıllar önce açıkça bu konuda ilk ciddi çalışmaları yapan Abdülbaki Gölpınarlı koyabilseydi bugün daha çok yol almış olurduk.
Bu ayrımı görebilme Allah’ın lütfu kabul edilmelidir.Bu ayrımı yapamayanlar sorunlarını yada çelişkilerini çözemeyecek ve sürekli irtifa kaybedeceklerdir.Aksine çabaları BOŞ saydığım gibi İLAHİ VEBALİ olduğunu da düşünüyorum.Dahası gayri ciddi ve cahili görme eğilimindeyim.
1987 ler den bu yana basitleştirerek anlatmaya çalışıyorum.Bahçemizdeki AYRIK OTLARINI temizlemeye çalışmak yada pilavımızdaki BEYAZ TAŞI ayıklamaya çalışmak kötü müdür?
Alevilik-Bektaşilik zamanla bir araya gelmiş,bir arada düşünülmüş olup,ayrışma sürecini başlatmış bulunuyoruz.Ve bunu kelime oyunlarıyla yada detaylarla değil temel ve esas unsurlar çerçevesinde yapıyoruz.Size iddialı gelebilir ama bu süreci önlemek mümkün değildir,sadece geciktirebilirler.Buna karşı durmayı cahillikten değilse zalimce görüyorum.Bu arada popülist yada Halk dalkavukluğu türünden çıkışlarda görülüyor.Bir dönem sosyalist ,devrimci mücadele yapmış insanların günümüz sürecinde Bektaşilik çerçevesine sığınmalarına üzülüyorum.Alevi-Bektaşi birlikteliği,birlikte anlaşılırlığı bozulacaktır ve bu Alevilerin KURTULUŞU olacaktır.
Dahası ‘HAKKI; BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN.BİLE BİLE GERÇEĞİ UNUTUP GİZLEMEYİN’ (Bakara S.42.Ayet) Allah’ın buyruğu değil midir?
Şimdi biz biraz İslamdan haberi olan birisi için bile BATIL olduğu apaçık belli olan Bektaşiliğin bu boyutunu bile bile ,göre göre Allah’ın emrine karşı mı gelelim?
Kısacası HERKESİN YOLU KENDİSİNE HAYIRLI OLSUN!
12-Cem merasimi Alevi, inanç grupları arasına ne zaman girdi?Kızılbaşlar ve Bektaşiler bir ibadet ve tapınım biçimi olarak benimserken Nuseyriler ve Şia tarafından kabul görmemiştir.Bu ayrılıkları anlatırmısınız?
Cem kelimesinin kitlesel olarak kullanımı son yüzyıllık süreçtedir.Cem merasiminin isimlendirilmesi temelde ‘MEYDAN’kelimesine dayanır.İslam öncesi Türk yada Kürt topluluklar öncelikle ‘HASAT DÖNEMLERİ’ olmak üzere belli dönemlerde yerleşim birimine has bir meydan da toplanırlar,kurban keserler, ‘DEDE dedikleri ‘MANEVİ ÖNCÜ’leri başkanlığında HALK OZANLAR’ının KOPUZ’u eşliğinde figürsel danslar,folklor gösterileri yaparlardı.
Tüm dünya toplumlarında ‘İLKEL TAPINMA’ olarak ta gözlemlediğimiz bu süreç nihayetinde MEYDAN EVİ’ne dönüşmüş ve İslami temasla toplanmak kökünden gelen Cami ve Cem kavramlarıyla benzeşerek CEM OLMAK yada CEMEVİ şeklinde dönüşüm geçirmiştir.
Başlangıçtaki ilkel tapınma geleneği izleyen süreçte İslami kavram ,deyim ve öykülerle süslenerek kültürel bir sentez olarak yoluna devam etme çabasındadır.
Tabi toplumsal değişim yada dönüşümlerin bir anlık olmayıp yüzyılları hatta bazen bin yılları içerdiğini de göz önüne almak gerekiyor.
12 İmamların kaynaklarına dayanan ve buradan beslenen Şia’nın bu ilkel ve İslam dışı unsurları da içerisinde barındıran bu kültüre kapısını kapamasını doğal,doğru ve olması gereken bir durum olarak değerlendiriyorum.Aksi düşünceyi pragmatik,popülist ve çıkarcı olarak görme eğilimindeyim.Aksi düşünceyi ilkesizlik ve tutarsızlık olarak belirliyorum.
Nusayrilerde kendi anlayışları doğrultusunda bir çizgi oluşturdukları için bu kültürden fazlaca etkilenmemişlerdir.İnsanın bir çizgisinin olması etki altına girmesini zorlaştırıcı bir unsur olarak kabul edilmelidir.
13-Kitabınızda’ Bektaşiliğin kurucusu 2.Bayezid’ diyorsunuz.bunu biraz açar mısınız?Çok hassas bir konu.Bektaşilikte Hacı Bektaş kişiliği çok önemsenmekte o anlayışa göre Hz.Ali’den sonra Anadolu da Aleviliğin kurucusu,kurtarıcısı gözüyle bakılmaktadır.Bu bağlamda Hacı Bektaş’ın kişiliği ile ilgili kimi çelişkili görüşler var.Sünni kökenli araştırmacılara göre Hacı Bektaş Sünnidir.Başka araştırmacılara göre de o Anadolu da ‘Bir ser çeşmedir’ bu konudaki görüşlerinizi açıklayabilirmisiniz?
Fatih ve Yavuz Selim ;Osmanlı ve Cumhuriyetin RESMİ TARİH anlayışında hiç hak etmedikleri PARLAK ! Bir yere sahip olduklarından dolayı Fatih’in oğlu ve Yavuzun da babası durumundaki 2.Bayezid bu ikisi arasında isim olarak boğulmuştur.2.Bayezid’in dini çevreler ve halk içinde kullanılan ‘SOFU’ lakabı onu özellikle incelememin de ilk sebebi olmuştu.2.Bayezid’in döneminin aynı zamanda Bektaşilik tarikatının 2.piri kabul edilen BALIM SULTAN ile çağdaş olması ilgimi daha da artırmıştı.Sonra bu ikisinin birlikteliği ve Bektaşiliğin kuruluşu ve parçalar netleşti ve bunu 1.kitabımda kanıtlarıyla sundum.Bektaşilik 2.Bayezid eliyle yani saltanat eli ve desteğiyle Balım sultan’a kurdurulmuş ve 1826 ya kadar açıkça desteklenmiştir.2.Bayezid ;Hacı Bektaş’ın ismini tanıtmak için onu yüceltici eseri bizzat sarayda Firdevsi Tavil’e yazdırmış ve bu eser HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİ olarak meşhur olmuştur.Bu eserden sonra Hem 2.Bayezid ve hem de Hacı Bektaş ‘VELİ’ lakabını birlikte almışlardır.Hacı Bektaş’ın isminin yayılmasını 2.Bayezid sağlamıştır.Hacı Bektaşın meşhurluğunun VESİLESİ 2.Bayeziddir.Hacı Bektaş ününü bu Osmanlı sultanına borçludur.2.Bayezid ,Osmanlının Sünni-Hanefi kimliğini almasında da önemli bir rol oynamış ve bunun teorik alt yapısını kurmuştur.Aynı zamanda OSMANLININ RESMİ TARİH YAZICILIĞINIDA başlatan isimdir.2.Bayezid ;Anadolu dışındaki Sünni din alimleriyle de sürekli yazışarak Ebu Hanefiye atfedilen ‘İSLAM HALİFESİNİN ARAP OLMASI ŞART DEĞİL’ ŞEKLİNDEKİ FIKHİ FORMÜLÜ DESTEKLEMİŞ ve bu formülü hayata geçiren oğlu Yavuz Selimde memlüklüler den halifeliği zorla alarak İslam halifesi !olmuştur.Osmanlının hanefileşmesinin başlangıcının kısa öyküsü budur.
Hacı Bektaş’ın kişiliğininde bu sürece uygun düşmesi gerekiyordu yani Hacı Bektaşın Alevi !olması bu anlamda çelişkili duruyordu,sırıtıyordu ve bunu da inceleme konusu yapmayı düşündüm ve 1. kitabımda Hacı Bektaş’ında Seyit olmadığını,dahası Sünni olduğunun kanıtlarını sundum.Bu kanıtların aksi tutarlı bir bütünlük içinde cevaplanamadığı taktirde Hacı Bektaş’ın Sünniliğinin kabulü zorunludur.Sünni çerçeve içindeki yerini ise şu anki bilgiler içerisinde net olarak tespit edemiyoruz ama Hanefi yada Şafi eğilimler ağırlıklı gözüküyor.
14-Sözüm ona kimi Alevi araştırmacı ve yazarlar! Atatürk’ün Alevi olduğunu söylüyorlar bu olayın doğruluk derecesi nedir?
M.Kemal nihayetinde Osmanlı eğitimini almış,Osmanlı paşası olarak milli mücadeleye başlamıştır.Aldığı eğitim çerçevesinde Hz.Ali yada Oniki İmamları tanımazdı ki fikirlerini savunsun!Dini öğrendiği kaynaklar Sünni kaynaklarıydı ve bu anlamda 12 İmamlara yabancı kalmasını doğal görmek gerekiyor.Bu anlamda yani ilkesel anlamda ALEVİ OLMADIĞI kesin olarak söylenebilir.
İnanç boyutu ,ilkesel boyut anlamında da Alevi olmadığı anlaşılacaktır.
Konuyu genetik anlamda ele alırsak;bunu iddia eden yazarların KOMİK hatta TRAJİ –KOMİK durumlara düştüklerini de görürüz.Ne kanıtları nede yöntemleri kendi içinde bile TUTARLI değil,zaten tutarlı olmaya da önem vermeden yazıyorlar.Ayrıca M.Kemal’i soy bakımından Alevi göstermeye çalışanların bu çabalarını anlamakta zor,yani diyelim ki kanıtladılar bu neyi değiştirecek? Yada ne ifade edecek? M.Kemal fikir bakımından ortada,apaçık bir insan olarak duruyor,dinsel bir sorunu da yok o halde kendisinin seçme şansı olmadığı anne ve babasıyla onu değerlendirmek ne derece İslami? Yada İnsani? Kenan isimli şahıs Hz.Nuh’un oğlu değil miydi?
Hz.Lut’un hanımı helak olmadı mı? İmam Hz.Hasan’ı hanımı zehirlemedi mi?12 imamların soylarından gelen insanların hepsi takvalımıydı?
Bu tür çabaları cahili ve gereksiz buluyorum.Bu konuda birkaç kitap okudum.C.Şener ve B.Öz isimli yazarları CİDDİYETSİZ bulduğumu söylemeliyim.Yazdıkları BİLİM DIŞI dahası UYDURMAYDI.Panik ve telaşla kaleme aldıkları maksatlı oldukları hemen belli oluyordu.Bu tür çabaları BOŞ görüyorum.Bu tür çabalar olsa olsa Alevileri ve Aleviliği devletleştirmek projesinin alt yapısı olabilir ki, bu da bizim sürekli titizce karşı çıktığımız sinsi bir oluşumdur.
15-Belkıs Temren adında bir araştırmacı’ Bektaşiliğin eğitsel ve kültürel boyutu’ adlı çalışmasında ‘Türk kültürünün olan bektaşilikte’…Türk İslam özelliklerinin birleşerek ortaya çıkardığı kurumlardan biri bektaşiliktir…’demektedir.Türk İslam sentezinin formülünü yapmaktadır.Bilindiği gibi İslam’ın kavmiyet boyutu yoktur,ümmet boyutu vardır.Türklüğünse kavmiyet boyutu var ümmet boyutu yoktur.Böyle bir senteze nasıl bakıyorsunuz?Bunlar birbirini kapsar mı?
Bektaşiliğin TÜRK KÜLTÜRÜ olarak değerlendirilmesi RESMİ TEZ’e yani bizim yıllardır ÖRTÜLÜ FAŞİZM olarak adlandırıp ısrarla söyleyip tüm Müslümanları uyarmaya çalıştığımız TÜRK-İSLAM sentezine uygun bir RESMİ SÖYLEM dir.
Sözünü ettiğiniz araştırmacı bu anlamda resmi bir Türk aydını olarak kabul edilmelidir.
Bu tez ; emperyalizmin,Sovyet sosyalist sistemini çözmek için geliştirdiği YEŞİL KUŞAK projesinin EŞ ANLAMLISIDIR.Eş uyumluluk söz konusudur.Sorudaki önermeniz doğrudur.İslam’ın kendine has bir rengi,boyası vardır. Ve hiçbir kavmin(Türk,Kürt,fars,arap,ingiliz vs vs)rengine ihtiyaç yoktur.Sırası gelmişken belirtmeliyim:Bu ayrım yada konu aynı zamanda Sünni Müslümanların temel çelişkilerindendir.Günümüz Türkiye’sinde Resmi söyleme itaat etmeyenler,yükselemiyor,yükselmek isteyenler söyleme uygun davranmak zorunda kalıyorlar.Eylül darbesinin keskinleştirdiği bu bakış halen yaşıyor.
16-Bir Bektaşi dedebabası olan Doç.Bedri Noyan’a göre ’Hz..Muhammed’in de Türkleri öven hadisleri vardır derken;Prof İlhan Arsel Arap milliyetçiliği ve Türkler çalışmasında tam tersi iddialarda bulunmuştur.Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her ikisi de yanılıyor,dahası çarpıtıyor.Zaten GÖREVLERİ BU! Gereğini yapmak zorundaydılar,Noyan yaptı ve göçtü,Arsel devam ediyor.Peygamberimiz her aşamada kavmiyetçiliğe ve Övünmeye karşı çıkmıştır.TAKVA’yı ön plana çıkarmıştır.Kişinin ırkı,rengi,cinsiyeti,dili vs ne olursa olsun Takvası önemlidir.
Mevta Noyanı da,İ.Arselide ÖZEL GÖREVLİLER kategorisinden sayıyor,bu noktayı önemli buluyorum
17-Devletin Aleviliğe yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?Birden bire ne olduysa Alevilik devlet nazarında yükselen bir değer olmaya başladı.Ne değişti?Aleviler mi inançlarını değiştirdiler? Devletin suyuna akmaya başladılar yoksa Sünni şeriatçı devletin anlayışında mı bir değişiklik oldu?
Allah dışında her şey İLK NEDEN’e muhtaçtır.Hareketin ilk sebebi OLMAK ZORUNDADIR.Alevilik Konusundaki hareketlenmelerinde sebep yada sebepleri olmak zorundadır.Durduk yere! Hareket olmaz.Bu konuda bir şeyler olmuş olmalı ki Alevilik yükselen değer olsun.Analiz için önümüzde belli olgular var.
70 lerde yükselen değer sol hareket,79 daki İran devrimi,80 lerde Askeri darbe,83 te Asker destekli kurulan MDP nin hamleleri,83 teki Özal’lı Anap’ın 4 eğilimi birleştirme eğilimi,87 deki Çorum Ehli Beyt cami Alevi oluşumu ve çıkarılan Aşura ve Ondört masum yayınları,89 lardaki bazı Aydınların! Alevilik dilekçesi,Berlin duvarının yıkılışındaki somut mesaj ,93 Sivas olayları ,94-95 ler de devletin olaya ekonomik olarak ta el koyması, gibi kritik edilmesi gereken durumlar var.Peki hangisi ilk neden?Kişisel gözlemime göre bunların hepsi birer yansıma olarak görülüyor.
İlk nedeni ABD ve Batı emperyalizminin yükselen Sosyalist değerle mücadele etmek amacıyla organize edilen YEŞİL KUŞAK dalgasının Türkiye VARYANTI olan TÜRK-İSLAM sentezinin Alevilere yansıması olarak görüyorum.Başlangıcı 1970 lere kadar uzanıyor.Radikal ve Ilımlı İslam modelleri oluşturuluyor.Radikal hareketler Sovyetleri hedef alıyor ve amacına ulaşanlar Ilımlılaşıyor,uysallaşıyor.Hemen akabinde 79 İran devrimi süreci hızlandırıyor.
1980 Askeri darbesi Alevi varyantında siyasi ve sanatsal alanda bazı Alevi kökenli insanları öne çıkarıyor.Cuntacı dostu general Sunalp’in MDP sinin Alevi oyunlarını biliyoruz.1983 te Özal’ın bazı Alevi önderi! Dedelerle yaptığı GÖLBAŞI toplantısını biliyoruz.4 Eğilimi birleştiren!(aslında dejenere eden)Özal tüm Alevi köylerinden oy alıyor.Aynı tarihlerde; Yeni kurulan öncesinde SODEP ,sonrasında SHP içinde bu hoşgörüden yada boşluktan yararlanan kitle Aleviler oluyor ve meclise 25 civarında Alevi milletvekili 1987 yılında girebiliyor.Bu cumhuriyet tarihi bakımından rekor!dur.
Türk-İslam sentezcileri,gerek 1979 İran devrim dalgasını bloke etmek gerekse Sovyet sürecinin durumuna göre hareket etmek gibi saiklerle bir TÜRK ALEVİLİĞİ yada ANADOLU ALEVİLİĞİ icat !ediyorlar,ve zaten ALT YAPI da var,gönüllü bulmakta zor değil, işleri pek zor olmuyor.
Genele girersek; Osmanlı döneminde Aleviler devlet bakışıyla kural olarak YOK EDİLİYOR ve istisnai olarak YOK SAYILIYOR iken; Cumhuriyet Döneminde bu süreç tersine dönüyor, artık kural YOK SAYMA ve istisna YOK ETMEKTİ.
Bu durum 1980 li yıllara kadar böyle devam etti.İran devrimi ve sovyetlerin dağılması sürecinde Alevilerin gölgedeki kimliğinin ortaya çıkması üzerine ‘yok sayma’ politikası yerini BLOKE ETME ye bıraktı.Artık Resmi devletin Alevilere bakışında bu unsur hakim bulunuyor.Kısa vadede ALEVİLERİN VE ALEVİLİĞİN DEVLETLEŞTİRİLEREK bloke edilmesi ,uzun vade de ise SÜNNİLEŞTİRME projesine YENİ VERSİYONLARLA DEVAM ETMEK fikri sabit görülüyor.Bunun kanıtları ayan beyan meydanda bulunuyor.
Resmi görüş olan Türk-İslam sentezinde ‘Cem,dede,saz,semah’yer buluyor ve Cemevleri açık ve örtülü tüm ödeneklerle destekleniyor.Nihayetinde sünnileştirme politikası yürürlüktedir ve Anadolu Aleviliği söylevi de bu politikaya ister istemez direnemeyecek ve hizmet edecektir.Şaman,zerdüşt kalıntıları ve kültürel açılımlarla sünnileştirme politikasına karşı durabilmek uzun vadede mümkün değildir.Dahası cemevlerinin yapımında devletin tüm açık ve örtülü organlarının ve tüm partilerinin bu kadar iştahlı olmasının nedenlerinden en önemlisi de budur.Üstelik şimdiye kadar merkezi yönetimden uzak kalmış Alevilerin şimdilerde kentleşme ve devletle daha içi çe oldukları da düşünülürse,cem evlerinin uzun vadede diyanetin ARKA BAHÇESİ OLACAĞI GÖRÜLECEKTİR.Zaten her cem evine bir diyanet hocası yada görevlendirilecek bir dede-hoca da bu planın omurgası olacaktır.Dahası bu proje İ.Doğan efendi! Tarafından da dillendirilmiş ve devletten açıkça binlerce DEDE KADROSU istenmiştir.Devlet henüz bu katkıya kendini hazır görmemektedir.ANCAK; şu sıralar MEB tarafından Aleviliğin ders kitaplarına konulması adı altında sinsi bir faaliyet var ve İZLİYORUZ!.İ.Doğan,F.Altun gibi Alevilerin ve Aleviliğin devletleştirilmesi konusundaki gönüllü öncülerinin! Söylevlerinin tesadüfi olmadığını da görmek zorundayız.DEDE YETİŞTİRME KURSLARI! da nihayetinde bu projenin alt yapısıdır.Ne yazık ki Alevi aydını bile bu olanların farkında değil,değerlendirme sorunu çekiliyor.En çok garipsediğim eski sosyalist mücadelenin içinde pişen kişilerin bu tür oyunları göremeyişine oluyor.Kendisini Alevi olarak niteleyen halk bu tür oyunlara yani Cemevi yapımı,dede kursu,Aleviliğin devletçe öğretilecek! Olması ve buna hizmet eden derneklerin vakıfların çoğalması gibi unsurlara seviniyorlar bunları Aleviliğin gelişimi! Olarak değerlendiriyorlar,nereye götürüldüklerinin farkında bile değiller,geleceklerinin İPOTEK altına alındığın halen bilmiyorlar ve sözüm ona eski fişek alevi kökenli solcularda bu basit analizleri dahi yapamayacak ölçüde bıkmış,yorulmuş gözüküyorlar.Halkımızı aydınlatma görevini bu noktada sadece biz üstleniyoruz.Halkın her türlü karşı çıkış ve tepkisini de KATLANMAYA DEĞER YÜK olarak görüyoruz ve biliyoruz ki ALLAH’IN PUSUSUNDAN DAHA BÜYÜK PUSU YOKTUR.
18-Son dönem Alevi hareketliliğini, değerlendirir misiniz?
Devlet olarak şu anda global bir saldırı altında kaldığımız için suyun üstünde fazla hareket gözükmüyor,ama dipteki hareketlilik aynı hızla devam ediyor.Kendisini alevi kabul eden insanların üzerine bütün güçleriyle saldırıyorlar.Çarpık,yanlış,yanlı bilgiler ve uydurma rivayetlerle saldırıyorlar.
Zaten ekonomik yaşam savaşı veren kitle hareketliliği yeterince tahlil edemiyor,aydınında analiz sorunu var.Çünkü Aleviliğin temel bilgileri olmazsa olmazları henüz kafalara yerleşmiş değil,dile dahi getirilmiyor.Aklı bozucu bir taaruz var.Hz.Ali çizgisini ki buna onlar şiilik diyor ve çarpıtmak için alevilikten başka bir şeymiş gibi sunuluyor sulandırmak,tahrif etmek için inanılmaz planlar yapılıyor.Örneğin ASAM (Avrasya stratejik araştırma merkezi) Irak’ın yeniden yapılandırılmasında şiilerin rolü konulu toplantısında konuşan bir iki konuşmacı Bize yani Çorum daki yapılanmaya dikkat çekerek ‘buradaki faaliyetleri durdurmak ve önlemek için Alevi bölgelerine bazı alevilerle işbirliği yaparak diyanete bağlı camiler açtırdıklarını ve bunu cemevleri ve Hacı bektaş kültür merkezleriyle desteklediklerini ve başarılı olduklarını söylediler’Ve örtülü değil açıkça Aleviliği önlemek için diyanete bağlı camiler ve bunlarla koordineli cemevleri yapılması gerektiğine işaret ettiler.Biz bunu 20 yıl önce yazmıştık ve tepki almıştık ama öngörülerimizin doğru çıkması bizim için önemli avantaj olacaktır.
Milli eğitim bakanının Alevi !olduğunun basına yansıtılmasının ardından da bu noktaya dikkat çekip buradan da bir saldırı geleceğini söylemiştik ve bir müddet sonra Aleviliğin ders kitaplarına gireceği haberini duyduk.
Aslında bu daha öncelerden düşünülmüş ve tereddüt edilmiş bir hamleydi.İzleyin bakın bu adamlar Bektaşiliği yani kültürel bir sentezi Alevilikmiş gibi sunacaklar ve bu noktada sünni dengesini de gözettikleri için bunu kültür bilgisi adı altında sunacaklar.Din,kültür ve ahlak bilgisi adı altında bu sunulacak ve Alevi genci o körpecik beyniyle bu saçmalıkları Alevilik diye öğrenecek.Bunları yapanların mahşere,hesaba inandıklarını zannetmiyorum,gelecek kuşakları böyle ağır veballer içinde bırakan insanlar zahiren müslüman gözükebilirler ama bizler onların asıl kimliklerini biliyoruz ve herkesi bu konuda uyaracağız.Bunun İslam iddialı!!! AKP ye nasip! olması da ayrıca düşündürücüdür.
19-Türkiye cumhuriyeti ile ilişkiniz hangi temele oturuyor? Günümüzde özellikle güneydoğu anadoluda yaşanan Kürt yada güneydoğu sorunu ve bu noktada öncü rol oynayan ,Apo,PKK yada Kadek gibi unsurlara nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye cumhuriyeti olgusu beni sosyal statü olarak bağlıyor,bu ülke benim vatanım,bu topraklarda doğdum,büyüdüm yaşıyorum.Allah’ın bana bunu seçmiş olmasının bir anlamı olmalı.O yanlış bir seçim yapmaz,bunu anlamlı buluyorum.Ülkem için,vatanım ve insanlarımız için çalışmam gerektiğini biliyorum.Bu önemlidir.İçinde yaşadığımız sistemin birçok sorunu var,çürüme ve erezyonlar var,tıkanma ve zulümler var bunları değiştirmek ve dönüştürmek için çabalar harcamak bir yana Ülkem için ne gerekiyorsa yaparım burası bizim topraklarımızdır,nesillerim için ülkemi korumak zorunluluğumuz var ama bunu milliyetçi temelde düşünmüyorum yani Almanya da yaşasaydım da aynı cümleleri kullanırdım.Zaten bizim Alevilik çağrımız evrensel bir temele dayanıyor ve kainatın tüm topraklarını ve seçme şansı olan canlılarını kapsıyor.
Güneydoğu da bir değil pek çok sorun olduğu gerçek ,inkarı mümkün değil,pratiğide açıkça ortada ve sorunları tesbit etmek çözüm açısından da avantaj demektir.Bu tip sorunları kendi lehlerine çözmek yada çözmemek isteyenlerin varlığı da açıkça ortada duruyor.Sorunlar iyiniyetle çözülebilir,toplumsal barış öncelikli şart gibi gözüküyor.Buna aykırı çabalar çözümsüzlükten yararlanma anlamında değerlendirilmelidir.Şu da önemli ekonomik sorun da tüm anadolunun sorunu olarak ortada duruyor.Sorunun sadece yerel değil uluslar arası boyutuda var ki buda işleri zorlaştırıyor.Ancak ipucu da veriyor.O halde çözümünde uluslar arası areneda kabul edilen bir çözüm olması gerekiyor.Bu da ayrı bir gerçeklik yada dayatma olarak gözüküyor.Milliyetçi değerlere inanmadığım için bu değerlerin mücadelesini veren insan yada gruplara sıcak bakabilmemiz mümkün değil,Milliyetçi,etnik yada ırksal girişimleri Mahşeri anlamda beyhude,boş,anlamsız,fuzuli çabalar olarak görüyorum.
Bizlerin çabası böyle fuzuli temellere değil daha insani daha evrensel temellere dayanmalıdır.Bu toprakları daha bilimsel nasıl işleyebiliriz? Kişi başına düşen geliri nasıl artırabiliriz?Eğitim ve sağlık kalitesini nasıl yükseltebiliriz?Ezbercilikten nasıl kurtulabiliriz?Resmi tarihi gerçek tarihe nasıl dönüştürebiliriz?Bu topraklardan evrensel mesajlar nasıl verebiliriz? Ahlakilik sürecini kendi asli zeminine nasıl oturtabiliriz?Adaleti daha etkin nasıl geliştirebiliriz? Vs vs gibi sorunlara yoğunlaşmak daha öncelikli gözüküyor.A dan Z ye her kurum ve kuruluşta bir erezyon var ve yeniden köklü değişimlere ihtiyaç var bunu nasıl yapacağımızı düşünmemiz gerekiyor.
Biz kişileri Hz.Ali yada Ehli Beyt dostluğu çerçevesinde değerlendiriyoruz,onlara dost olan bize de dosttur,onlara uzak olan bize de uzaktır.Bu çerçevede bahsettiğiniz A.Öcalan ve çerçevesindeki oluşumları kendime uzak görüyorum.Daha açık ve anlaşılır olması için örnekliyorum: ’Osmanlının Yavuz selimine ne kadar uzaksam o kişilere de o kadar uzağım.Yavuz Selime neden uzaksam aynı nedenlerle onlara da uzağım.’
20-AKP iktidarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar değil hükümet olarak görüyorum(Gülüşmeler)Tek başına hükümet olma avantajını iyi kullanıyorlar,yurt sathındaki tüm rantiyeleri eş,dost ve yarenlerle paylaşıyorlar(Gülüşmeler)şimdilik paylaşımda sorun çıkmadığı için sırıtmıyor ama bir gün bu noktada rezil olacaklarını görüyorum.Bence en yumuşak karınları burası.Bunun dışında temel yada fahiş bir hata yada hatalar zinciri yapmazlarsa ANAP türünden bir döneme damgaları vuracaklar gibi yada kademeli olarak hükümetlerde yer alacaklar gibi gözüküyor.
Aslında yaptıkları daha öncekilerin yaptıklarından farklı değil,global rüzgar onları da bir yere doğru götürüyor.
Temel hiçbir sorunu çözmeksizin hepimizi işlerin iyiye gittiğine inandırmaya çalışıyorlar yani illüzyon süreci devam ediyor.
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Sayın, Şahin, En kısa zamanda görüşmek üzere.
Ben teşekkür ederim. İnşaallah en kısa zamanda görüşürüz.
Teoman Şahin
http://www.ehlibeytforum.com/viewtopic.php?f=11&t=4205&p=33196#p33196